Cumhuriyetimizin 98’inci yılı tüm Türk ulusuna kutlu olsun. İlelebet milletimiz bahtiyar, devletimiz payidar olsun, diyelim. Esas konumuza geçelim.

Bekir Sami Nebioğlu, 1965 yılında Eskişehir’in ilçesi Seyitgazi’de dünyaya gelmiş. Babasının görevi gereği ilk ve ortaokulu Bilecik ili Bozüyük ilçesinde tamamlamış. Liseyi, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesi Endüstri Meslek Lisesinde okumuş.  1980’de babası emekli olmuş ve Seyitgazi’deki ata yadigârı baba ocağına dönmüşler. 1984 Yılında Etibank Genel Müdürlüğü’ne bağlı Kırka Bor İşletme Müdürlüğü’ne daimi işçi olarak girmiş. Yöre evladının hayali şimdiki adıyla Eti Maden Kırka Bor İşletmesinde kadrolu işçi olabilmektir.

Rölyef Sanatçısı Sami Nebioğlu, çalıştığı iş yanında hobi olarak Osmanlı Bakır Kabartma Sanatına ilgi duymuş. İlerleyen zamanda kabartmalı bakır ve alüminyum işlemek onda sevda hâline gelmiş. Sanatını icra ve tanıtım için Seyitgazi merkezde bir sanat evi açmış. Seyitgazili sanatçı Sami Nebioğlu sanatıyla alakalı Seyitgazi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Halk Eğitim Müdürlüğünde bakır ve alüminyum üzerine pek çok kez “Rölyef” eğitimleri vermiş. Eti Maden Kırka Bor İşletmesi Müdürlüğünde çalıştığı sırada Seyitgazi merkezde Bor ve Etnografya Müzesinin açılmasına öncülük etmiş.

Sanatçı Bekir Sami, başarıyla görev yürüttüğü Eti Maden Kırka Bor İşletmesi Müdürlüğündeki görevinden 2013 yılında emekli olmuş. O emekli olduğunda ben de, ilgili kurumun İnsan Kaynakları Müdürlüğünü ifa ediyordum. Emekliliği kendisine ve aile efradına hayırlı olsun! İş arkadaşları olarak onunla hep onurlandık.

Battal Gazi diyarı torunlarından Seyitgazili Sanatçı Sami, hemşerimdir. Aynı zamanda iş arkadaşım. Sanatçı kişilik, Sami’ye yakışıyor. Bazı sanatçılık taslayanlar gibi burnu Kaf Dağı’nda değildir. Tevazu ve hoşgörü onu sanatıyla bütünleştiren en önemli özelliğidir. Sami Nebioğlu on parmağında on hüner olan bir yetenek. Onun üstün yeteneği beyni ile parmaklarının aynı anda aksiyon kazanmasında.  O, dost gönüllüdür. İnsanlarla olduğu gibi eserleriyle de dostluklar kurabilen bir kabiliyet.

Sanatçı yazar, yapar, çizer, işler veya söyler. Sanatçı yaratmaz. Can veremez. Yaratmak ve can vermek sadece Allah’a mahsustur. Sanatçı gizli kalmış var olanı herkesin yapamayacağı şekilde ortaya çıkarır. Kişi ne kadar sanatçı, mucit veya teknolojik beceriye sahip olursa olsun yoktan var etme yeteneğine sahip değildir. Evrende her şeyin bir benzeri vardır. Bu nedenle tabiatta her buluş taklitten ibarettir. Her hangi bir canlı yavrusu bile ses çıkarmaya veya harekete taklitle başlar. Sanatçı, sezi ve öngörüyle herkesin göremeyeceği bakışla baktığı eseri taklit eder. Taklide özelik kazandırıp sanata dönüştürür.

Marifet, taklide katma değer katabilmekte. Hz. Nuh’a, gemi yapımı için tavuğun göğüs kemiğine bakması ilahi buyrukla bildirilmiş. O da, insanlık tarihinin en önemli sanat eserini inşa etmiş. Sanatla taklit arasındaki nüans nedir? Sanat, insanın akli bakış, duyuş, sesleniş ve isleyişteki farkındalığı bir obje üzerine sevgi, hoşgörü, saygı, merhamet, adalet, hakkaniyet, hüzün, müjde veya neşe olarak nakşıdır. Sanat, gizemli duyguların eser üzerinde yüzeye çıkarılmasıdır. Bir yapıt üzerinde yansıtılmak istenen duygu kemaliyle icra edilmişse sanat ortaya konmuştur. Aksi taklittir.

Her mukallit sanatçı değildir. Her sanatçı bir mukallittir.  Sanatçı, aklını yerli yerinde kullanarak başkalarında hayranlık uyandıran mahir bir insandır. Sanatıyla başkalarını duygulandırıp düşünceye sevk edendir. Sanatçı, öncü kişidir. Başkalarına yol gösterendir. Topluma yön verendir. Bütün sanat eserleri, sanatkârlar sanatkârının eserlerinden birer yansımadır. Güneş, ay, hava, su, toprak, semavat, nebatat veya hayvanattan her biri yüce yaratıcıdan başkasının benzerini yaratamayacağı sanat eserleri her kese aynı uzaklık ya da yakınlıktadır. Buradaki hassasiyeti idrak, aklın işidir. Sanat eserleri tüm insanlığa şamil ve aittir.

Bir sanat eseri üzerinde masumiyet, mağduriyet, mahcubiyet gibi duygular izleyicileri tarafından işitiliyor veya görülebiliyorsa sanatçı, sanatında hedefe varmıştır. Sanatçı, sosyal çevresine açık insandır. Topluma sırtı dönük değildir. Sanatçı, sanatıyla duygu ve düşüncelerini paylaşandır. Duygu ve düşüncelerini eserleriyle paylaşmayı beceremeyen neyin sanatını icra edebilir? Sanatçı meyveli ağaç gibidir. O, eser vermesini bilir. 

Sanatçılar, hoşgörülü ve gıbtalı insanlardır.  Sanatçı, öncelikle ses ya da görseli izlemesini becerendir. Onlar, çevreden ders alırlar ve çevreye ders verirler. Sanatçı mağrur değil ama özgüveni olan şahsiyettir. Sanatçı övünmez, övülür. Sanatçılar evrenselliğe açık olurlar. Eserlerini bazen yerelden genele, bazen de genelden yerele taşıyarak kültür zenginliğine katkı yaparlar. Sanatçılar, gök kubbe altında hoş seda ile anılan eserler bırakırlar. Mazi ile şimdiki zamanı harmanlayıp hasat ettikleri ürünlerini milli servete kazandırırlar.

Sanatçıların mekânları, eserlerindeki sevecenlik ve içtenlikle izleyenlerinin gönüllerine kurdukları tahtlardır. Sanatçılar, işlerini iş olsun diye yapmazlar. Sanatçı eserini ihtiyari, ihtivalı, ihtiraslı, itinalı, ihtiramlı, ihtiralı, ihtisaslı ve ihtiyatlı yapmaya mecburdur. İster sözel, isterse görsel olsun bir yapıtın sanat eseri olduğu izlenip irdelenirken anlaşılır. Sanat eseri incelenirken sözelse dinlemeye, görselse bakmaya doyulmaz. Tekrar tekrar incelemek istenir. Her incelemede farklılıklar tespit edilir.

Bir hikâye veya romanı okurken duyulan coşkunun insanı alıp bir yerlere götürdüğü misalle her hangi bir sanat eseri de heyecan verir. Değişik mecralara sürükler. İşte bu hâl sanatın sanatsal değeridir. Sanatçının, toplumda layık olduğu değeri görüp görmediği bir başka mevzu...  Sanatçı, kavga dili veya niza tavrıyla eser meydana çıkaramaz. Sanat eseri nezaket ve zarafetle icra edilir. Sanatçı kendini her yeni gelen zamanda yenileyen insandır. Sanatçıda yaş ya da yaşlılık söz konusu edilemez. Önemli olan düşünce dünyası ile organ zindeliğidir.  

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun!  Hoşça kalın! Dostça kalın!      

Yunus Emre GÜLLÜ / 28 EKİM 2021 / Milli irade