Hikâyenin devamında: O sırada Ümetliler, ormanın yüksek kısmında Yunuslar köyünden olanlar da ormandaki vadinin derinliklerinde ağaç keserler. Kendilerine büyük bir kalabalığın saldırdığını gören Yunuslar köyünden olan iki kişi at arabalarıyla kaçarlar. Ümmetliler’in saldırısından kaçarak kurtulurlar. Asıl olanlar da, onlar kaçtıktan sonra Ümmetliler’in kendi aralarında olur.

Ümetliler, Yunuslar köyünden iki kişiyi ormandan kovduktan sonra geriye dönerlerken bir kişi kara kağnı tekerleklerinin derede yuvarlandığını görür. Ümmetli o kişi, yüksek sesle köylülerine bağırır:

-Komşular, hemen buraya gelin! Kaçan kişilerden birinin kağnı tekerleri burada kalmış. Vurup kıralım bu tekerlekleri, der.

Ümmetliler, toplaşıp kağnı tekerlerini oracıkta paramparça ederler. Öfkelerini, kağnı tekerlerinden alırlar. Tekerlekleri parçalayan o adamlardan birisi, yukarıya çıkıp baktığında kendi kağnısının tekerlerinin olmadığını görür. “Eyvah, kendi kağnı tekerlerimi kendim kestim!” diyerek oturup başlar kahrından ağlamaya. Garip niye ağlamasın? Bütün sermayesi bir çift öküzü ile bir de kara kağnısıdır.

O kişiler, Yunuslar köyünden olanları kovalamaya gidince kağnıda koşulu öküzler, bekçisiz rahat durur mu? Öküzler sağa sola dönerken kağnıyı devirirler. Devrilen kağnının tekerleri durduğu yerde durur mu?  Kağnı devrilince, kağnının tekerleri dereye aşağı yuvarlanıp gider.

Zavallı adam, derede gördüğü o tekerlerin kendi tekerleri olduğunu ne bilsin? Derede gördüğü tekerleri Yunuslar köyünden olan kişilerden kalma zannetmiş. Onların olduğunu zannedince tekerlere vurmuş baltayı. Kağnısının yanına varınca da kesip parçaladığı tekerlerin kendi tekerleri olduğunu anlamış. Anlamış ama iş işten geçmiş. Kendi kağnısı tekerleksiz kalmış. Derler ya son pişmanlık fayda vermez, diye. Ne zaman bu hikayeyi dinlesem, aklıma Nasrettin Hoca’nın şu fıkrası gelir.

Bir gün Nasrettin Hoca’nın evine hırsız girmiş. Hırsız, evde bir şeyler araştırırken Hoca’da kapının önündeki hırsızın pabuçlarını almış. Hoca, aldığı o pabuçları götürüp saklamış. Hırsız, Hoca’nın evinde çalacak bir şey bulamamış. Hırsız, evden çıkarken pabuçlarını da bulamamış. Ben, başkalarının eşyalarını çalacakken başkaları benim ayakkabılarımı çalmış deyip başlamış yalın ayak kaçmaya. Hoca, hırsızın arkasından bağırmış: -Tutun şu hırsızı komşular, kaçmasın!

Hoca’nın komşuları hırsızı yakalayıp sorguya çekmişler. Hırsız sorguda demiş: -Ben, hırsızlık için Hoca’nın evine girdim ama Hoca’nın evinde çalacak hiçbir şey bulamadım. Fakat Hoca benim pabuçlarımı çalmış. O nedenle, hırsızın ta kendisi Hoca’dır, demiş.

Ümmetli köyünden ormana kavgaya giden bazılarının Yunuslar köyünden olan kişileri kovalatmak için getirdikleri köpekler, boyunlarındaki zincirlerden serbest bırakılınca adamlara saldırmak yerine birbiriyle boğuşmaya başlamışlar. Köpekler boğuşurken köpeği bir başka köpeği boğan Ümmet, keyiflenir. Merhametsiz Ümmet keyiflendikçe, gururlanıp kas kas kasılır.

Köpeği boğulan Ümmet’in de gururu incinir. Kendisi dövülmüşten beter olur. Köpeği boğulan Ümmet, köpeklerin boğuşmasına son vermek için onları ayırmak ister. Boğuşan köpekleri ayırmak pek kolay olmaz. Üstteki köpeğe, alttaki köpeği bırakması için bir sopayla vurur. Köpeğine sopa vurulan Ümmet de, o sopa kendi kafasına vurulmuş gibi olur. Köpeğe, sopa vuran Ümmet’e: -Sen, benin köpeğime vuracak kadar adam oldun mu, der ve gider o da köpeğe vuran Ümmet’e elindeki sopayla vurur. İşte, o zaman kızılca kıyamet kopar. Her birinin yakınları kendi yakınlarından arka çıkar. Ortalık curcunaya döner. Öfkeyle kalkan zararla oturur diyen bu sözü boşuna söylememiş. Ümmetliler, köpek nedeniyle kavga edenleri ayırıp barıştırırlar ve köylerine geri dönerler. Boğuşan köpekleri ayırmak, köpek sahipleri için ormandaki kaçakçıları kovalamaktan daha zor olmuş. Devamı var!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!