Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde açılan “Arkeolojinin Altın Çağı” sergisi, Türkiye’nin kültürel mirasına nasıl sahip çıktığını bir kez daha gösterdi. Sergi sadece vitrinlerdeki eserlerle değil, arkasındaki vizyonla da önemliydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde, son yıllarda kazı alanlarının sayısının artması, imkânların gelişmesi ve yurt dışına kaçırılmış eserlerin birer birer anavatanına dönmesi, ülkemizi adeta bir kültürel diriliş dönemine taşıdı.

Bu “altın çağ” sadece karadaki kazılarda değil, denizin altında da yaşanıyor. Ve bu derinlerdeki hikâyelerin kahramanlarından biri, kuzenim Hakan hocam.

Geçtiğimiz günlerde Kaş açıklarında yapılan kazılarda, Hakan hocam ve ekibi 1100 yıl öncesine ait cam koku şişelerini gün yüzüne çıkardı. Yüzyıllar boyunca dalgaların koruduğu bu küçük şişeler, aslında bir medeniyetin ince zevkini, ticaret yollarını ve gündelik hayatını fısıldıyor. Haberi okuduğumda hissettiğim gurur tarifsizdi. Çünkü o şişelerin arkasında sadece bilimsel emek değil, kuzenim Hakan hocamın ve ekibinin azmi, sabrı ve tutkusu vardı.

Hakan hocamın kökleri Eskişehir’e dayanır. Bu şehir nasıl ki demiryollarıyla, sanayisiyle, kültürüyle Anadolu’nun ortasında bir köprü ise; Hakan hocam da geçmişle gelecek arasında köprü kuran bir bilim insanı. Sualtı arkeolojisinde Türkiye’nin adını dünyada duyuruyor, UNESCO toplantılarından uluslararası sempozyumlara kadar her platformda ülkesini temsil ediyor.

Ama Hakan hocam sadece bir akademisyen değil; deniz aşığı bir baba. Oğluna Derinsu adını vermesi, denizlere olan tutkusunun en güzel yansımasıdır. İşte bu sevgi, onun tüm hayatına ve yaptığı her işe sirayet ediyor; denizlerin altında kaybolmuş binlerce yıllık eserleri gün yüzüne çıkarırken, geleceğe dair umutlarını da büyütüyor.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki sergi, devletin arkeolojiye bakışının artık “müze odalarından” çıkıp ulusal bir vizyon haline geldiğinin kanıtıydı. Bu vizyonun sahadaki yansımalarından biri de kuzenim Hakan hocam gibi bilim insanlarının çalışmalarında görülüyor. Çünkü doğru imkânlar sağlandığında, bizim insanımız dünyaya örnek olacak işler çıkarıyor.

Bugün bir cam şişe, bir tunç eser, bir mozaik parçası belki sadece bir obje gibi görünebilir. Ama onlar bir milletin hafızasıdır. Ve bu hafızayı koruyan, yeniden gün ışığına çıkaran herkes, bu ülkenin gerçek kahramanıdır.

İyi ki varsın Hakan hocam… Hem Eskişehir’in hem Türkiye’nin gururu olarak, dalgaların altındaki hikâyeleri bize taşıdığın için.