Azim, izan ve vefayı aklına şiar edinmiş Necmettin Gültaş. Her yaştaki insana rol model 65’indeki Gültaş’ın hayat hikâyesinden bazı kesitler aktaracağım. Necmettin Gültaş yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilen erdemli insan… 1961’de Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesi Çobansaray köyünde doğmuş. İlkokul birinci sınıfı dedesi ile babaannesinin yanında doğduğu köyde okumuş. İlkokulun diğer sınıflarını Dinar’da mukim babası, annesi ve kardeşlerinin yanında tamamlamış. Babasının işlettiği Dinar merkezde altı kahvehane üstü otel işyerinde babasına hem yardımdan bulunmuş hem de okuluna devam etmiş. Köyde yaşam süren dedesinin hayat tarzından önemli dersler çıkarmış. Her yıl okulunun iftihar tablosuna adını yazdırmayı başarmış. Sosyal çevresinde öncü, örnek olmuş bir şahsiyet.

Dedesinin çalışma hayatından, dini yaşantısından, beşeri ilişkilerinden çıkardığı dersler onun yaşam biçimine düstur olmuş. İlkokul 1’den 2’ye geçtiği yılın yazında bir gün sokakta oynarken kalabalık çocuk grubunun saldırısına maruz kalmış. Gültaş’ı çocuklar taşlı, sopalı kovalamaya kalkışmışlar. “Peşimden gelmeyin, canınızı yakarım…” ibareli narayı atmış. Naraya aldırmayan çocukların üzerine yerden aldığı taşı fırlatmış. O taşla çocuklardan birinin kafası yaralanmış. Koşarak gidip dedesinin yanına sessizce oturmuş. Dedesi ısrarla ne olup bittiğini sormuş. Olayı hilafsız, abartısız anlatmış. Bu olay sonrası ilkokul hayatının kalan kısmını Dinar merkezde ailesinin yanında ikmal etmiş.

Necmettin Gültaş biri kız, beş erkek çocuğu olan ailenin en büyük çocuğu. Ailenin en büyük çocuğu olması nedeniyle babasının iş yükünü hafifletmek, aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla okul harici zamanlar babasının iş yerinde çalışmış. Küçük yaşta çalışma hayatına atılması kendisine sistemli, ilkeli, basiretli, ferasetli, dirayetli ve liyakatli olmayı kazandırmış. Hayat boyu iş ve sosyal ilişkilerinde doğru sözlü, dürüst davranışlı olmakla çevresine güven vermiş. İnsani ilişkilerinde hak sahiplerine haklarının teslimine özen göstermiş. N. Gültaş: “Dini vecibelere saygılı, İslam’ın istediği biçimde yaşamaya çalışan sol görüşlü bir gençtim. Lisede iken bir gün biz gençlere solcu olmanın değeri, önemi üzerinde seminer veren kişinin “Allah yoktur.” demesi üzerine nerede, niçin, kimlerle nasıl olmam gerektiğini idrak ediverdim. An itibariyle algılara göre değil olgularla hayat akışımı sürdürmek gerektiğini fark ettim ve sol düşünceyi terk ettim.

1979 Yılında üniversite sınavı için bir arkadaşla Ankara’ya gittik. O dönem öğrenci yurtlarının siyasal eğilim kampüsleri haline dönüştüğü malum. Bazı fraksiyonlar tarafından yurtların kurtarılmış bölgeler addedildiği realite idi. İmtihan öncesi Ankara sokaklarında iki arkadaş dolaşırken birden etrafımızı kalabalık bir güruh sardı. Bin bir sualli sorgudan sonra: “Ha, bunlarda bizden imiş.” denilerek bırakıldık. O günlerde yeni, yeni öğrenci barınma evleri anlayışı başlamıştı. O akşam emekli öğretmen bir Hanım Efendi bizi evinde misafir etti. Hoca Hanım’ın yeğeni olan bir delikanlı da o akşam eve geldi. Heyecanla çarşıda iki genci sıkıştırdıklarını, daha sonra serbest bıraktıklarını anlattı. Biz de, o iki kişi biz idik dedik. Velhasıl o gençle orada geceyi hoşgörü duyarlılığı ile geçirdik.

Hayata kısa yoldan atılmayı düşündüğüm için 1979’da Astsubay okuluna girdim. 1980’de mezun olup çalışma hayatına başladım. 1981’de evlendim. Çalışma hayatımda iş ahlakını üst düzey tuttum. İş ve insani ilişkilerimdeki ciddiyet, hakkaniyet ve mevzuat bilgisi ile iş becerisi beni işimin en iyilerinden ve aranan insanlarından olmamı sağladı. İşimde üstün hizmet, şerit rozet ve para ödülü gibi değerli ödüllere layık görüldüm. 2001’de emekli oldum. Muhtelif STK’larda görevler aldım. Biri erkek, diğeri kız iki çocuğum var. Oğlandan üç, kızdan iki torun sahibiyim. Gençlik yıları hobilerim arasında futbol ve voleybolla hasbihal ilk sıralarda yer aldı.” dediğini belirtelim. Bundan sonraki yaşantısında tüm sevdikleriyle birlikte kendisine huzurlu yaşam dileyelim.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın, dostça kalın!