Günler, rüzgâr gibi gelip geçiyor. Durdurmaya kimin gücü yeter ki... Zaman adeta meydan okuyor, insana: “Aklını başına al. Kötülüklerden uzak, iyiliklerle behemehâl ol.” dercesine. Günlerini insanlık adına, kendi namına yararlı geçirenlere ne mutlu! Yaklaşık bir ay önce güzel Türkiye’min Marmara bölgesi Anadolu yakası sahillerinden epeyce yer gezdim, gördüm. Yeni yerler görmekle beraber daha önce gördüğüm bazı yerleri de bir kere daha gördüm. Bazılarının güzelim diyarları berbat ederek bırakıp gittiklerine tanık olmamak elde değil. Leşçillerin bile doğayı temizlemesi insanlara ders olmalı. Doğayı temiz tutan, ormanlarımız gibi değerlerimizi koruyan, insanlığa faydalı herkese selam olsun! “Yiyip içtiklerin senin olsun! Görüp geçirdiklerini anlat.” derler ya! Tatilde yiyip içtiklerim bana mahsus…

Gezip gördüklerimden, görüp geçirdiklerimden anlatayım. Doğadaki manzaralardan bazıları içler acısı. Biri iddiasında: “Yaklaşık yirmi beş yıl önce köyümde Sümer adlı bir vatandaşın Bilecik’ten hediye getirdiği bir incir fidanını bahçeme dikmiştim. Ne hazin ki, o fidana aklın zararlı eli dokundu. Zararlı ellerin dokunduğu objenin akıbeti malum! Akıl gözü Kör Rıza’nın bahçemdeki incir fidanının üzerine getirip kurduğu pancar motorunun darbeleriyle kuruyan incir fidanını unutmak ne kabil... Bu ve böyle kafalara Allah akıl, insaf versin demekten başka söylenecek hangi söz olabilir? Söz olsa da anlamaz, anlatılamaz! Doğayı böylesine hırpalayan, kirleten vicdan sahibinin akıl kulağına laf girer mi?” dedi. Bu seneki tatilimi hem gezi, hem dinlenme nitelinde planladım. Planladığım gibi de oldu.

Her bir yörenin kendine özgü güzelliklerini müşahede ettim. Erdek, Edincik, Bandırma, Karacabey’in Ekmekçi, Boğazköy, Bayramdere, Yeniköy, Malkara, Kursunlu, Mudanya’nın Eyerce gibi yurdumuzun güzide yerlerinde sahil cenahını dolaştım. Bu yerlerin bazı değerlerini inceledim, irdeledim. Eğleştiğim her yer oksijen ve manzara itibariyle fevkalade güzelliklere sahip. Yeniköy piknik alanında pek çok ağaç türünün birbirine kol dal olduğu ortamda asırlık bir incir ağacı gördüğüm. O ağaca selam verdim. Ey kocamış, beli bükülmüş asırlık incir ağacı! Seninle biraz hasbihâl edelim mi, dedim. Dedi: “Çok iyi olur. Ama dertliyim, şikâyetçiyim. Derdimi, dinlersen sevinirim.

İncir ağacı başta görevim soyumu çoğaltmak... Meyvelerimle insanların bazı dertlerine deva olmak... Bazılarına besin kaynağı, bazılarına da kazanç kapısı olabilmek... Fakat bir kısım insan tipleri doğaya zarar veriyor. Istırabım ondandır. İnsan, aklını başına almalı. Hayat kaynağı kıymetlerini yakıp yok etmemeli…” dedi. Muhtelif ağaç türlerinden yansıyan görüntü ve rayihaların doğaya zenginlik kattığı gözden kaçmıyor. Ihlamur çiçeği, yaş incir, yeşil ceviz ve denizin yosun kokularından oluşan rayiha doğaya değer biçilemeyecek katkı sağlıyor. Gezim süresinde konakladığım mekân bir resmi kurum kampı idi… Konakladığım kamp konutu verandasında yemek, çay ve sohbet faslı epeyce keyifli oldu. Kendin pişir kendin ye metotlu bir kamp. Sağa bakıldığında ormanın yeşillikleri, sola bakıldığında denizin maviliği farklı bir yaşam zenginliği...

Kamp günleri sakin ve tez geçti. Kısa süreli de olsa torunlarımdan Hasan ile Ömer ziyaretime geldiler. Onların ziyareti tatilimize derin anlam kattı. O günlerde ıhlamur kokusunun dalga, dalga etrafa yayılması ortama bir başka canlılık kazandırıyor. Budanan ıhlamur ağaçlarından çaylık ıhlamur yaprak ve çiçeklerini toplayıp kg. mı dört yüz TL’den satan kadınların ticarete katkıları kadar kültür zenginliği ürettikleri de ortada… Kızgın güneşin kızdırdığı kızgın kumda güneşlemek, denizin serin sularıyla kucaklaşmak haz verirken o nispette de insanı yoruyor. Deniz, hava, kum ve manzara Allah’ın insana paha biçilemez lütfu, idrak yeteneği olan akıllara göre. Deniz, kum ve manzara bazıları için dinlenme, bazıları için de şifa, bazıları içinde gelir kaynağı. Hangisi olursa olsun üçünde de amaç doğru…

Milli şuurda vatansever gençlik yetiştikçe yurdumuzun güzellikleri hep var olacaktır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!