Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’de uzun süredir beklenen 5G ihalesinin 16 Ekim’de yapılacağını duyurdu. Buna göre 1 Nisan 2026 itibarıyla işletmeciler 5G hizmetini sunmaya başlayacak. Yani yaklaşık iki yıl sonra cep telefonlarımızda yeni bir çağ başlayacak. Açıklamalara bakılırsa frekanslar 2 milyar 125 milyon dolar asgari değer üzerinden dağıtılacak ve işletmeciler, 2042’ye kadar yetkilendirilecek.

Bu ihale, Türkiye’nin dijitalleşme yolculuğunda kritik bir dönüm noktası. Çünkü 5G sadece daha hızlı internet demek değil. Aynı zamanda üretim süreçlerinden ulaşıma, sağlık hizmetlerinden savunma sanayine kadar birçok alanda dönüşüm demek. Bakan Uraloğlu’nun dediği gibi, mobil internet hızımız en az 10 kat artacak. Ama asıl mesele bu hızın nerelerde ve nasıl kullanılacağı.

Şunu kabul edelim: 5G konusunda dünyaya göre biraz geç kaldık. Pek çok ülke bu teknolojiyi çoktan kullanmaya başladı, biz hâlâ hazırlık aşamasındayız. Fakat bu gecikmenin bir avantajı var: Yerlilik ve millilik oranı. Yapılan açıklamalara göre 5G altyapısında yüzde 60’a varan yerli ürün, yüzde 30’a varan milli haberleşme ürünü kullanma zorunluluğu olacak. İşte burası çok kıymetli. Eğer bu oranlar gerçekten hayata geçirilirse, teknolojide dışa bağımlılığımız azalacak ve kendi gücümüzü ortaya koyacağız.

Bugün dünyada teknolojiye bağımlılık, ülkelerin bağımsızlıklarıyla doğrudan ilişkili. Kendi yazılımını, kendi donanımını, kendi iletişim altyapısını geliştiremeyen ülkeler, başkalarının oyun planına mahkûm olur. Türkiye’nin hedefi bu zinciri kırmak olmalı. 5G süreci bu açıdan ciddi bir fırsat. Yerlilik oranı arttıkça, kendi mühendislerimizin geliştirdiği ürünler sahaya indikçe, ülke sadece kullanıcı değil, aynı zamanda üretici ve ihraç eden bir aktör haline gelecek.

Elbette bunun kolay olmadığını biliyoruz. Ama daha önce savunma sanayinde nasıl önemli adımlar atıldıysa, iletişim teknolojilerinde de benzer bir yol haritası izlenebilir. Önemli olan, ihalenin ardından bu sözlerin unutulmaması ve yerlilik-millilik hedeflerinin kâğıt üzerinde kalmaması.

Gecikmeli de olsa 5G’ye adım atıyoruz. Eğer bu adım, başkalarının ürettiğini sadece kullanan bir ülke olmaktan çıkıp kendi teknolojisini üreten bir Türkiye’ye dönüşürse, işte o zaman gerçekten güçlü bir adım olmuş olacak.