Ne yazık ki günümüz toplumunda kavram kargaşası yaşanıyor. Ciddi boyutta ön yargı var.
Şartlanmışlık almış başını gidiyor. Kişiler, birbirlerini olmayan şekilde istedikleri yere konumlandırıyor.
Her şeyin sonu hayır ola. Şerler, insanlıktan uzak kala.
Müslim de, münkir de Allah’ın kulu… Her insan, ilk insan ve ilk atamız Hz. Âdem’in soyundan…
Evvelde dedelerimiz kardeş. Torunları kuzen… İnsani yaşam başka... İnanç anlayışı daha başka…
İslam anlayışında göre her çocuk anasından İslam fıtratı üzere doğar. Anne ve babası daha
sonra çocuğun din anlayışını şekillendirir. Dedikten sonra Müslim ile münkirin arasındaki farkı belirtelim.
Müslim, amentünün altı esası ile İslam’ın beş şartına inanmış kişiye denir. İslam’ı tereddütsüz
kabul eden kişiye Müslüman denir. Daha öz bir ifade ile Müslim diye, Müslümana denir. Müslüman,
İslam’ı kabul eden insandır.
Münkir, İslam ile iman esaslarını kabul etmeyen kişiye denir. İman esaslarından birisini inkâr,
hepsini inkâr demektir. Allah’ı ve emirlerini kabul etmeyen kişiye kâfir denir. Münkir, kâfirin bir başka
adıdır. Müşrik ise Allah’a eş koşandır. Ortak tahsis etmeye çalışandır. Allah’a çocuk isnat edendir. Tam
tabiri ile Allah’a asi olandır.
Şeytan bile, müşrik değil münkirdir. Hasetliğinden Allah’ın dediğini yapmadı. Yapmayınca da
günahkar oldu. O, hiçbir zaman Allah’a şirk koşmadı. Bu nedenle şeytana şirk ehli denemez. Allah’a
inanmış. Fakat insanın üstünlüğüne haset etmiş. Allah’ın kendisine Âdem’e secde et emrine karşı
çıkmış. Emrine itaat etmeyen şeytanı da Allah, lanetle cennetten tart etmiş. Hasetliğin başa neler açtığı
bu mevzuda yeterince anlaşılıyor, kanısındayım.
Günahkârlık hâli Müslim’in kusurlu yaşam hâldir. Günah, Müslim’in yanlış tutumuna kesilen
cezadır. Sevap, Müslim’in iyi hâline verilen mükâfattır.
Bir kişinin Müslim mi, münkir mi olduğunu bir Allah bilir. Bir de kişinin kendisi bilir. Kişinin
Müslim ile münkirliği bir hattın iki yanı gibidir. Bir söz, sahibini Müslim de yapar, münkir de… Doğru hatta
dikkat gerekir. Bu bağlamda hiç kimsenin bir başkasını yaftalamaya hakkı yoktur. Kimliğini kamuoyuna
açıkça ifşa edenler, hariç…
Hiç kimse inanç anlayışından dolayı bir başkasını yargılayamaz. Yargılamaya da yetkili ve
yetkin değildir. Kişileri inancından ve Allah’a olan itaatından dolayı yargılama hakkı bir tek Allah’ın
kendisine aittir. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım bir hikâye anlattı. O hikâyeyi ben de size aktarayım.
Arkadaş diyordu ki:
-Yaşlı hacı amcanın birisi bir gün bir bankaya gider. Bankaya vardığında banka memuresi bir
kızcağıza der:
-Kızım, benim mevduatımın faizi ne kadar olmuş. Hesapla da, biriken o faizi bana ver. Bu ay,
evimin geçimini o faiz para ile sağlayayım.
Banka memuresi başlar, hacı amcanın banka hesabını çıkarmaya. O esnada çaycı, çay getirir.
Çayları içerken hacı amca:
-Be kızım, o çayı sol elinle içmesen olmaz mı? Memure kız:
-Nedenmiş o? Hacı amca:
-Kızım, sol elle çay içilir mi? Günah olur. Memure kız:
-Af edersin, hacı amca. Sağ elimle, senin paranın bu ayki faiz getirisini hesaplıyordum.
Anlatılan bu hikâyedeki esas nükteyi anlayan anlar. Anlamayana da, anlatmaya kalkışmak
abesle iştigal olur. Kulu ile Allah arasındaki münasebetleri bir Allah sorgular. Bir de kişinin kendisi.
Kişinin günahını Allah, dilerse af eder. Dilerse cezasını keser.

Hiçbir insan mükemmel değildir. Yarar ve zarar bakımından insanların vasat olanları vardır.
Onlar, orta dereceli insanlardır. Vasat insanların puanları on puan üzerinden puanlandığında, vasat
insanların puanı beş ile altı olarak değer bulur. Yedi ile sekiz puanlıklar iyi insanlardır. Dokuz puanlık
insanlar, çok iyi olanlardır. Hiçbir insan mükemmel olmadığı için on puanı alacak yoktur. Her insanın
mutlak kusuru vardır. Kusursuz insan yoktur. Dört dörtlük insan demek; kusursuz insan demektir.
Kusursuzluk, bir tek Allah’a mahsustur. İnsan, kusurlarıyla insandır. İnsana düşen hak sahibine hakkını
ödemektir.
Vasatın altında olan üç ya da dört puanlık insanlar kötü insanlardır. İki puanlık insanlar, çok kötü
olanlardır. İnsanların mutlak bir iyilikler olmuştur. O nedenle, hiç kimse bir ya da sıfır puan değerinde
değildir. Çükü o bir insandır. Ne kadar kötü olursa olsun yine de o kişi üzerinde Allah’ın ona insan olarak
değer vermişliği vardır. Kimse, kimseyi puanlayamaz.
Müslim ve münkir herkes Allah’ın Rahman sıfatından kaynaklanan rahmetinden yaşam hakkı
bulur. Müslim olanlar, inançlarının mükâfatını ahiret yaşamında Allah’ın rahim sıfatından elde ederler.
Hiç kimse, bir başkasını kendisini yaradan Allah kadar sevemez. Allah’ın sevgisi ve öfkesi söz
konusu olunca insandaki sevgisizliği ve öfkeyi anlamak mümkün mü?
Ey kabadayı adam, ne kadar öfkelenirsen öfkelen senin öfken Allah’ın öfkesinin yanında bir
hiçtir. Allah’ın merhameti, öfkesinden geniştir. Allah’ın Rahman ve rahim sıfatlarını unutmak hata olur.
Hem de çok büyük hata.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun, daim saygın olun! Hoşça kalın! Dostça kalın!