ARİF ANBAR SORUYOR

ARSLAN İLE ÖZCAN YANITLIYOR:

HAFTANIN SORUSU: Kahramanmaraş merkezli olan ve 10 ili derinden etkileyen büyük bir deprem felaketi yaşadık. İleride gerçekleşecek muhtemel depremlerin can ve mal üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmak için merkezi hükümet ile belediyeler ne yapmalılardır?


IbrahimArslan-1

İBRAHİM ARSLAN - Eskişehir Büyükşehir Belediyesi CHP Meclis Üyesi

Ulusal bir deprem politikası belirlenmeli!

Deprem bir doğa olayı. Bunu durdurup zararlarını tamamen önlemek elbette mümkün değil. Ama deprem karşısında temel hedef “Mümkün olanı yapmak, depremden önce alınabilecek tüm önlemleri almak, deprem sırasında ve sonrasında zararı en aza indirebilecek eylemleri hızla uygulamak” olmalıdır.

Bugün hepimizin sorması gereken soru şudur: “Yaşadığımız deprem sırasında bunlar yapılabildi mi? Veya ne ölçüde yapılabildi?”

Ne yapılmalı? Sorusunu en kestirme cevapla; “bugüne kadar yapılanlar yapılmamalı, yapılmayanlar ise yapılmalı” diyerek yanıtlamak isterim. 

Zira ne yapılmalı sorusuna bilim insanları yapmış oldukları araştırmalar, analizler, saptamalar ve buna ilişkin oluşturdukları raporları ile yanıt vermiş durumdalar.

İçinde bulunduğumuz tablo hasta, doktor ilişkisine benzemektedir.

Evet hastayız. Hastalığımıza çare üretecek olan doktorlar yani bilim insanları hastalığımızın ne olduğuna dair teşhisi koymuş durumdalar. Ve bu hastalığın tedavisinde yapılacak cerrahi müdahaleyi ve sonrasında uygulanması gereken diğer tedavilere ilişkin reçetelerini yazmış durumdalar.

Hastalığımızdan kurtulmanın tek yolu; cerrahi müdahale ve diğer tedavileri kabul edip, uygulamaktır.

Ancak biz hasta olduğunu bilen, hastalığının türü ve tedavisi belli olmasına rağmen ısrarla tedavi olmayı reddeden hastalar gibi davranmaya devam ediyoruz. Hal böyle olunca sürecin hastanın ölümü ile sonuçlanması kaçınılmazdır. 

O nedenle Türkiye; artık ne yapılmalı sorusuna yanıt aramak yerine, bilim insanlarınca ortaya konulan yapılacakları kararlı bir şekilde yaşama geçirecek, uygulayacak ve bu uygulamalardan kesinlikle taviz vermeyecek yönetsel anlayışı egemen kılmak zorundadır. 

Bu temel saptamayla birlikte yaşadığımız depreme ilişkin diğer değerlendirmelerim şu şekildedir.

EN AĞIR DEPREM

Evet, ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en ağır depremlerinden birini yaşamıştır. Yaşadığımız deprem; tıpkı 17 Ağustos depreminde olduğu gibi çok geniş bir alanda etkisini hissettirmiştir.

17 Ağustos depreminde Afet bölgesi olarak ilan edilen 7 ilde (Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul, Bolu, Bursa ve Eskişehir) ağır can ve mal kayıpları meydana gelirken, yaşadığımız son depremde ise OHAL ilan edilen 10 ilimizde (Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Adana, Diyarbakır, Şanlıurfa, Osmaniye ve Kilis) çok ağır can ve mal kayıplarına yol açmıştır.

Ancak dünyanın farklı bölgelerinde çok daha büyük felaketlerin daha az can ve mal kaybı ile atlatıldığı gerçeği karşısında “asrın felaketi”, “kader planı” gibi değerlendirmeler içinde sorumluluklardan kaçınılarak kolaycılığa yönelinmesi doğru bir yaklaşım değildir.  

YİNE, YENİ, YENİDEN ÇOK KÖTÜ BİR SINAV!

Depremle birlikte ulaşım, haberleşme, doğalgaz ve elektrik hizmetlerinin kesilmesi; eşgüdümün sağlanmasını ve acil yardım mekanizmalarının bir an önce harekete geçirilmesini engellemiş, Kamu kurumlarının ve ordunun elindeki olanaklarla bir an önce hizmete sokulması sağlanamamıştır. Karayolundaki tıkanmalardan doğan ulaşım sıkıntısını gidermek üzere hava köprüsü kurulamamıştır

Devletin, hükümeti ve kamu yönetimiyle, bu kapsamdaki bir afeti göğüsleyebilecek bir hazırlık içinde olmadığı ortaya çıkmıştır. Hükümet ve kamu yönetimi, kriz yönetiminde AFAD üzerinden sağlamaya çalıştığı koordinasyon, ne yazık ki koordinasyonsuzluğa dönüşmüş, kurumlar arasında gerekli eşgüdüm sağlanamamış, bölgede ihtiyaç duyulan; kamu kuruluşları, ordu ve özel sektörde bulunan makine, araç, gereç, malzeme ve uzman elemanlar zamanında afet bölgesine sevk edilememiştir.  Kurtarma ve enkaz kaldırma başta olmak üzere etkin hizmet sunulamamış, deprem anından itibaren başlatılması gereken hizmetler devreye sokulamamıştır. Tıpkı 17 Ağustos depreminde olduğu gibi…

Hızlı ve etkin bir müdahale için bütün yetkiler en geniş şekilde 7269 sayılı afetler yasasında var olduğu halde hükümet; depremin ilk anından itibaren bu yetkileri ivedilikle kullanmak yerine ancak depremin ikinci gününde 10 ilde OHAL ilan ederek müdahalede geç kalınmıştır.

Bu tespitlerimizle ilgili izleyen günlerde gerekli adımlar atılmışsa da planlama ve uygulamada geç kalınması ve zamana yayılması can kayıplarının artmasında etken olmuştur. 

ULUSAL DEPREM POLİTİKASI

Sorun her afetten sonra, bütün sıcaklığıyla gündeme gelmekte, bir süre sonra unutulmaktadır. Ta ki yeni bir afet oluncaya kadar. Oysa Türkiye, depremle bir arada yaşamaya mecbur bir ülkedir. Amaç, deprem hasarlarının uygar ülkeler düzeyine indirilebilmesi olmalıdır.

O nedenle bir ulusal deprem politikası belirlenmeli ve Deprem öncesi, Deprem sırası ve Deprem sonrasında yapılacak işler ciddi programlara bağlanmalıdır.

Yerleşme ve yapılaşma konularında: gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, yasaların uygulanması sağlanmalı, denetim hizmetleri etkin hale getirilmeli, yerel yönetimlerin yönetim kalitesi ve teknik kapasiteleri yükseltilmelidir.

Acil yardım hizmetleri için: hareket planları hazırlanmalı, afet sırasında tecrübeli yöneticiler geçici görevle bölgeye gönderilmeli, sivil savunma hizmetleri geliştirilmeli, kurtarma için gerekli teçhizat ve eğitimli personel çok artırılmalıdır.

ÖNLEMLERİN FİNANSMANI

Türkiye, bugünkü kurumsal örgütlenmesi ve finans sistemi ile afetlerle mücadele edebilecek ve toplumumuzu afetlere duyarlı hale getirebilecek durumda ne yazık ki değildir.

Çözüm bulunacak sorunların iç ve dış finansman kaynakları, çağdaş sosyal devlet dengesi kurularak sağlanmalıdır. Afetzedelerin tanımlanmasında ve borçlanmalarında gerçekçi modeller kullanılmalı, çapraz finansman, açık ve şeffaf sübvansiyon politikaları, yapı sigorta sistemleri geliştirilmeli, merkezi idare yerel yönetimlerle birlikte hareket ederek çözüm üretmelidir.

EYLEM PLANLARI

Türkiye afetlerle birlikte yaşayan bir ülkedir. Ulusal ve yerel düzeylerde, insan yerleşimleri ile afetler arasında can ve mal kaybını en aza indirebilmek amacıyla, katılımcı bir yönetim anlayışıyla master planlar ve eylem planları hazırlanmalıdır.

Master ve eylem planlarında mevcut yapı stokunun afetlere karşı hassasiyeti incelenmeli ve taşıyıcı sistemlerin sağlamlaştırılması için öncelikli eylem planları hazırlanmalıdır.

Mevcut yapı stoku önem ve büyüklüklerine göre saptanmalı (tarihi yapılar, endüstriyel yapılar, kamu yapıları, sağlık ve eğitim yapıları, altyapı tesisleri, askeri tesisler, turizm tesisleri, toplu konutlar, gecekondular gibi), her bir grubun değerlendirme ve sağlamlaştırma süreçleri, projelendirmenin kimin tarafından yapılacağı, kimin tarafından finanse edileceği, uygulamanın ve denetimin kimler tarafından yapılacağı tanımlanmalıdır.

Ülkemizde ne yazık ki bütün aşamalarda sayılar ön plana geçmektedir. Depremde ölenlerin, yaralananların sayıları, yıkılan ve hasar gören binaların sayıları maç sonuçları yayınlanır gibi verilmekte, sorunun insani boyutu unutulmakta, unutturulmaktadır.

Depremde yaşamını yitiren ya da yaralanan insan sayıları ile yıkılan ve hasarlı bina sayıları kuşkusuz önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki depremden yara almadan kurtulan insanların durumu da bir o kadar önemlidir.

Ne yazık ki afetlerde yaralanmadan kurtulan insanlar hasarsız binalar gibi algılanmaktadır. Bu çok büyük bir yanlış algılama ve anlamadır. Depremden yara alarak ve/veya yaralanmadan kurtulan birçok insan için yaşam koşulları değişmiştir. Psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlar, engelli haline gelme, işsizlik, yoksulluk, gelir yoksunluğu gibi. Bu sorunların çözümü için ayrı ayrı sosyal programlar ve projeler yapılmalı ve yaşama geçirilmelidir. 

Yaşadığımız deprem felaketinin acılarının hafifletilmesi ve ülkemizin bir daha böyle felaket görmemesi için hepimizin elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiğine inanarak, ölenlerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, tüm ulusumuza başsağlığı ve sabırlar dileyerek yazımı ebedi önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle tamamlamak istiyorum. 

“Benim manevî mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.”






MuratÖzcan-1

MURAT ÖZCAN - Eskişehir Büyükşehir Belediyesi AK Parti Meclis Üyesi

Şehrin ovaya doğru genişlemesi durdurulmalı!

6 Şubat’ta yaşamış olduğumuz Kahramanmaraş,Pazarcıkve Elbistan merkezi depremler maalesef ülkemizde çok büyük can kaybına ve maddi hasara sebep olmuştur. Dünyanın yaşamış olduğu en büyük karasal merkezli ve yeryüzüne en yakın deprem olarak tarihe geçmiştir. 32 atom bombasının vermiş olduğu tahribat kadar büyüklüğe sahiptir.108 bin 812 kilometrekare genişliği ile 13 buçuk milyon nüfusun direkt etkilendiği, yani yüzölçümü ve nüfus itibarıyla Türkiye’nin 1/7’sini palyatif bir toplum haline getiren bir hasarla karşı karşıyayız.

SÖĞÜTÖNÜ, IHLAMURKENT, VADİŞEHİR, KARAPINAR ETAP-1 TOKİ’NİN PROJELERİ

Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu bilinen bir gerçektir. 1999 Adapazarı ve Düzce depreminden sonra inşaat kalitesi ve kontrolü ciddi kanun ve yönetmelik açısından dizayn edilse de asıl sorun 2020’den önceki bina stoklarıdır. Hükümetimiz 20 yıldır çok ciddi anlamda kentsel dönüşüm projelerine ve uydu kent oluşumlarına destek vermektedir. Şehrimizde de şahit olunduğu gibi Söğütönü, Ihlamurkent ve Vadişehir, TOKİ’nin oluşturmuş olduğu mahallelerdir. Şehrimizde tek dönüşümü gerçekleşen Karapınar Etap-1 projesi de TOKİ’nin eseridir. Bu projelerin aynıları bütün Türkiye’de yapılmış kentsel dönüşümlerle beraber yüz binlerce konut ülkemize kazandırılmıştır. Şu anda da başta Mamucamerkez olmak üzere kırsal ilçelerimizde de TOKİ’nin projeleri devam etmekte, 5 binden fazla sosyal konutu halkımıza kazandırmaktadır. Ayrıca şehrimizde binasını müteahhide vererek dönüşümünü sağlayan binlerce vatandaşımıza da kira ve kredi desteği sağlanmıştır. Halen de sağlanmaya devam etmektedir.

ESKİŞEHİR’DEKİ RİSKLİ ALANLAR

Eskişehir 2.deprem kuşağında olup araştırmalara göre 7 şiddetinden büyük bir deprem beklenmemektedir. En son 1956 yılında 6,4 şiddetinde bir depremle imtihan edildik.Geçen yıl da Tepebaşı merkezli 3,8’lik depremle karşı karşıya kaldık. Ama unutulmamalı ki Adapazarı ve Düzce depremlerinde 5 şiddetinin yukarısında sarsıldık, bu bile birkaç binanın yıkılmasına, bazı vatandaşlarımızın ise ölümüne sebep oldu. Eskişehir’in deprem açısından en büyük riskli alanları 2000 yılından önce yapımı tamamlanmış Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi, Yunus Emre Caddesi, Atatürk Caddesi, Sivrihisar Caddesi, Sakarya ve Muttalip Caddesi gibi bitişik nizamlı apartmanlardır.Aynı zamanda yeni imar alanları daha çok ovaya doğru, yani sıvılaşma riski yüksek alanlara doğru açılmıştır. Burada inşa edilen yapılarda da risk vardır. Üstelik eski mahallelerimizde yapılan kötü imarlaşma, ada bazında olmayıp özellikle parsel bazlı imarlaşma, iddia ederim ki en büyük imarlaşma garabetlerindendir.

ŞEHRİN OVAYA DOĞRU GENİŞLEMESİ DURDURULMALI

Şehrimiz açısından sevindirici olan ise inşaat betonarme kalitesinin, 2002 yılından sonra birçok şehre göre daha çok kaliteli oluşudur. Zemin etüdü ve iyileştirmesi, statik proje kontrolü, demir bağlantısının kontrol edilmeden beton dökülmemesi ve dökülen betonun numune alınarak laboratuvar testinin yapılması, şehrimizin inşaat kalitesi açısından önemli detaylardır. Şehrimizin ovaya doğru genişlemesi bir an önce durdurulmalı, daha çok kamuya ait sağlam zeminli tepelere imarlaşma yapılması elzemdir. Bu uygulama binanın sağlamlığı açısından önemli olacaktır.Aynı zamanda bahsettiğim uygulama, Eskişehir’de inşaat maliyetlerinin yüzde 40’ına tekabül eden arsa maliyetlerinin aşağıya inmesini sağlayacaktır.

ÖNCE YETKİMİZ YOK DEDİLER SONRA YAPTILAR

4 yıldır meclislerde vermiş olduğumuz birçok önerge ile şehrimizin bina stoklarının incelenmesi talep edilmiştir. Belediye Başkanlarının vermiş olduğu cevap, bu konuda yetkili olmadıklarına dönüktür. Ancak bize göre yetkileri vardır. Yine belediye başkanları tarafından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün yetkili olduğu söylenmiştir. Her ne olduysa depremden hemen sonra Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi ve Odunpazarı Belediyesibaşkanları, yanlarına İnşaat MühendisleriOdası başkanını da alarak bir protokol yapıp fotoğrafı medyaya servis etmişlerdir.Merak edilen soru şu. Dün yetkim yok dediğiniz konuyla ilgili bugün nasıl yetkili oldunuz da protokolü imzaladınız?

TOKİ’Yİ ŞEYTANLAŞTIRIYORLAR

Şehrimizde belediyeler eliyle dönüşmüş herhangi bir kentsel alan maalesef yoktur. Gündoğdu’da eleştirilerden kurtulmak için Büyükşehir’in yapmış olduğu 3-4 blokluk minnacık inşaatı saymazsanız… 8 mahallede afet riskli alan dönüşümü becerilemediği için mahkemeyi kazanan bir parseldeki vatandaş bahane edilmiş, Danıştay’ın bütünlüğü etkilemediği kararı ortada iken dönüşümden vazgeçilmiştir. Küçük Sanayi Sitesi CHP’li Odunpazarı Belediyesi tarafından dönüşümü becerilememiş bakanlığa teslim edilmiştir. AK Partili Belediye Başkanı Odunpazarı’nı yönetirken imar ve yapımı tamamlanan KarapınarEtap-1 göz önünde dururken, bırakın dönüşümünü yapmayı Karapınar Etap-2’nin imarını bile 8 yılda yapamayan bir CHP’li belediye ile karşı karşıyayız! Görüldüğü gibi yetki alanlarındaki dönüşümleri bile beceremeyen, bu konuda herhangi bir sorumluluk almayan ama maalesef belediyelerimizi yöneten bu zihniyet, bugün depremde hiçbir konutu yıkılmayan ve şehirlerde yapmış olduğu dönüşümlerle deprem risklerini azaltan TOKİ’yi şeytanlaştırmaktadır. Takdiri kamuoyuna bırakıyoruz.

1 YIL İÇİNDE ÇÖZECEĞİZ

Allah’ın izniyle 10 ilimizde yaşanan yıkımları tamir edecek, yeniden bu şehirleri imar edecek, halkımızın mağduriyetini ortadan kaldıracak olan kişiler, bu zamana kadar olduğu gibi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ekibidir. Tıpkı Malatya, Elazığ, Van depremlerinde; Kastamonu, Giresun, Sinop’ta oluşan sel afetinde; Ege ve Akdeniz’de yaşanan orman yangınlarında ve Covid-19 pandemisinde olduğu gibi vatandaşlarımızın tüm sıkıntılarını 1 yıl içerisinde çözeceğiz. Allah’ın izni ve halkımızın yardımıyla, bu asrın felaketinin getirmiş olduğu sıkıntılar bitecek. Vatandaşlarımız müsterih olsunlar…