Yemin, söylenen sözü veya yapılan işi teyit için edilir. Doğru iş ve doğru söz için yapılan yemin doğru olur. Yalan söz ve yalan iş için söylenen yemin, aldatmak veya yanıltmak için yapılmıştır.

Dini terimle yemin, Allah’ın adı anılarak söylenen sözü desteklemektir. Yeminin sözlük anlamı, kuvvetlendirmek ve sağ el gibi anlamlara gelmektedir.

İslam dini, hem yalanı ve ham de yanıltmayı yasakladığı gibi bu mabeyinle söz ya da işler için söylenen yalan yemini de yasaklamıştır. Yalan yeminin cezası vardır.  Yeminin cezası kefarettir.

Üç çeşit yemin vardır. Birincisi, yapılmış bir eylem veya söylenmiş bir söylem üzerine bile bile yalan yere yapılan yemindir. Bu tür yemine kefaret yoktur. Günahının affı için Allah’a tövbe ve istiğfarda bulunmak lazım. Bu kapsamlı yapılan yeminle bir başkasının hakkı sahiplenilmiş ise o hak sahibine iade edilmeli. Hak sabinden helallik alındıktan sonra tövbe ve istiğfar yapılmalı. Bu yemine, “yemin-i gamus” denir. Yemin-i gamus geçmiş ya da şimdiki zamanı kapsayan bir durum için yapılan yalan yere yemindir.

Yeminin çeşitlerinden ikincisi, yemin-i mun’akide denilen yemindir. Bu tür yemin gelecekte bir işi yapmak ya da yapmamak üzere yapılan yemindir.   Allah’ın adı anılarak yapılan yemindir. Misalen: “Vallahi şu işi yapacağım” bir yemindir. Bu çeşit yemine sebep olan iş yapılmadığında yemine kefaret gerekir.

Yemin eden kişinin Müslüman, akil ve baliğ olması gerekir. Dini hükümler, amentüye iman hariç Müslüman, akıl ve buluğ çağına ermişler içindir. Gayri Müslim, öncelikle iman esaslarına iman ile mükelleftir. İmanın şartları altıdır. İmanın altı şartına birden iman etmek mecburdur. Bu altı şarttan birisini inkâr ya da birisi hakkında tereddüt etmek, imanın tamamını geçersiz hâle getirir. İman esasları bütünlüğü gerektirir. İman esasları denilince akla Allah’ın vahdaniyeti… Kur’an-ı Kerim de adı geçen peygamberlere iman, meleklere iman, kitaplara iman, ahiret gününe iman, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna imandır.

İman esaslarına kişi kelime-i tevhitle imanını ispat etmiş olur. Bu nedenle, her insan için ömründe bir defa kelime-i tevhidi veya kelime-i şahadeti söylemesi farz-ı ayındır. Farz-ı ayın hükmünü herkesin bizatihi kendisinin işlemesi esastır. Bir başkası bir başkasının yerine kelime-i tevhidi söyleyemez.

Yeminin şartlarından birisi de;  Allah’ın isim ve sıfatlarından birinin anılarak yapılmış olmasıdır. Allah’tan başkasının ismi verilerek edilen yeminler sahih değildir. O yeminler geçerli yemin olmaz. Yemin, Allah’ın ismi üzerine olur. Yeminler Vallahi, Billahi veya Tallahi şeklinde de olur.

Zemzem hakkı için, Kâbe hakkı için, Peygamber hakkı için, Kur’an hakkı için, mukaddesatım için gibi şeyler üzerine yapılan yeminler, yemin olmaz.  Hakk, Allah’ın isimlerinden bir isimdir. Bu mana kastedilirse o zaman yemin yapılmış olur.

And içerim, yemin ederim veya şahitlik ederim gibi sözleri söylemekle de yemin olur. Bir kimse mukaddesatla alâkalı olan Müslümanlıktan çıkayım, Peygamber şefaatinden mahrum kalayım, Kur’an’ın feyzinden nasibim olmasın ya da Hristiyan olayım gibi taahhütlü sözleri söylemesi de yemindir.

Allah, Maide suresi ayet 89’un hükmü gereği: “Allah, kasıt olmaksızın ağızdan ani çıkan yeminlerden yeminlerinizden dolayı sizi mesul tutmaz, bilerek yapılan yeminden dolayı sorguya çeker,  bu tür yemine kefaret olarak ailenizin yediği yemeklerin orta vaziyetlisinden on fakiri doyurmak, giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunları yamaya güç yetiremeyen üç gün oruç tutsun, yeminlerin kefareti böyledir. Yeminlerinize dikkat edin. Allah, ayetlerini size açıklıyor. Umula ki şükredersiniz.” buyurmuştur.

Mun’akkide denilen yemini bozmak kefaret icap ettirir. Ayette on fakiri doyurmaktan maksat akşam ve sabah orta halli yiyecekler ile doyurmaktır. Giydirmekten gaye ise, dipten doruğa orta hâlli elbise giydirmektir. Bunları yapmaya ya da köle azat etmeye mali mecali yoksa üç gün peş peşe oruç tutar. Bunlara da imkânı olmayan on fakire birer fıtır bedeli sadaka verir. On fakir yerine her gün olmak şartı ile bir fakire peş peşe on gün fıtra verebilir.

Anlaşıldığı üzere dinimizin hükümleri mümkün olduğunca insanın lehine kolaylık içerir.

Kefaret, işlenen suça karşılık cezadır. Görüldüğü gibi suçun nispetince cezanın caydırıcı ağırlığı vardır. Kefaretin belirli zamanı yoktur.

Üçüncü olarak da “yemin-i lağv” vardır. Zannedilerek şimdiki veya geçmiş zamana ait bir iş üzerine yapılan yemindir. Ya da unutmanın sonucu “Ben, Ali’ye vallahi para verdim.” gibi yapılan yeminlerdir.  Bu tür yeminin kefareti yoktur. Tövbe etmekle umula ki Allah af eder.

Yemin ne üzerine yapılmış ise o hak ona aittir. Yemin hassaten Allah hakkıdır. Yemine özü ve sözü alıştırmamak lazım... Müslümanın işi de, sözü de doğru olur. Müslümanın yalanla, hile ile ne işi olabilir. Olursa da, Allah o yanlışının hesabını mutlak bir gün sorar. Müslümanın, Allah’ın huzuruna hesap vermeye durmaktan korkar.

Allah’ın lütfu yetişmezse kim Allah’ın huzurunda hakkıyla hesap vermeye takat yetirebilir. Allah’a hesap vermeye kimim mecali yeter.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!