Kentlerin kimliğini anlamak için kimi zaman en iyi adres, ihtişamlı alışveriş merkezleri ya da modern caddeler değil; sokak aralarında kurulan pazarlardır.

Pazaryerleri, yalnızca meyve-sebzenin el değiştirdiği alanlar değil, toplumsal belleğin en canlı sayfalarından biridir.

Dr. Gonca Kuzay Demir’in ifadesiyle pazarlar, gündelik yaşamın ritmini taşıyan, kültürel aktarımın görünür kılındığı kamusal mekânlardır.

Toplumsal Hayatın

Açık Sahnesi

Pazar, üretici ile tüketiciyi buluşturan basit bir ticaret yeri olmaktan öte, sosyal ilişkilerin örüldüğü bir sahnedir. Tezgâhın ardındaki pazarcı, çantasındaki listeyle gezen müşteri ya da sohbet için uğrayan mahalle sakini… Her biri kendi rolünü oynarken aslında kentin kültürel dokusunu da yeniden üretir. Çığırtkanlıkla atılan maniler, esprili söz oyunları, hatta pazarlık ritüelleri, Anadolu’nun sözlü kültürünün canlı örnekleri olarak karşımıza çıkar.

Prof. Dr. Fuzuli Bayat’ın “pazar folkloru” kavramı tam da bu noktada önem kazanır. Satıcı ile müşteri arasındaki dil oyunları, inanç temelli pratikler ve sözlü gelenekler, alışverişin ötesinde birer kültürel mirasa dönüşür.

Osmanlı’dan bugüne uzanan pazar kültürünün köklerinde Ahilik anlayışı vardır. “Müşteri velinimettir” düşüncesi, dürüst ticaretin, kaliteli malın ve güvenin temelini oluşturur. Bu anlayışın izleri hâlâ semt pazarlarında görülebilir… Tüm bunlar, pazarın yalnızca ticari değil aynı zamanda manevi bir mekân olduğunu hatırlatır.

Halk inançları, pazarlarda en somut şekilde karşımıza çıkar. İlk müşterinin “ayağının hafif” olması, siftahın bereket getireceğine inanılması ya da tütsü yakarak nazardan korunma gibi uygulamalar, kültürel bir sürekliliğin göstergesidir. Bu ritüeller, pazarcılığın bir meslekten öte, toplumsal dayanışma ve kültürel üretim alanı olduğunu kanıtlar.

Rekabetin

Folklorik Dili

Pazarın kendine özgü bir dili vardır; bu dil çoğu zaman rekabetin aracı hâline gelir. Satıcı, rakibini geride bırakmak için zekâsını, mizahını ve sesini kullanır. Birbirinden yaratıcı çağrılar, hem müşteriyi cezbetmek hem de folklorik bir performans sergilemek için üretilmiştir.

Modern marketlerde göremediğimiz bu sözlü kültür, pazarlara özgün bir kimlik kazandırır.

Erzurum Günleri

Kültürün Pazarla Buluşması

Geçtiğimiz hafta Eskişehir’de düzenlenen Erzurum Günleri, pazar folklorunun günümüzde nasıl yaşatıldığının en somut örneklerinden biriydi. Eskişehir Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Derneği’nin katkılarıyla gerçekleşen etkinlik, adeta bir kültür karnavalına dönüştü. Erzurumlu sanatçılar sahneye çıkarak türküleriyle hemşehrilerini coşturdu, stantlarda ise başta Cağ Kebabı olmak üzere Erzurum’a özgü birçok lezzet ve ürün Eskişehirlilerin beğenisine sunuldu.

Bu tür etkinlikler, pazarın sadece ticaret değil, kültürel etkileşim ve dayanışma mekânı olduğunun bir başka kanıtı. Çünkü her stant, bir kentin kimliğini; her lezzet, bir bölgenin belleğini; her türkü ise bir halkın sözlü mirasını temsil ediyordu.

Her Şeye Rağmen

Yaşayan Kültür

Günümüzde alışveriş merkezleri ve zincir marketler günlük hayatın büyük kısmını şekillendirse de pazarların cazibesi azalmıyor. Çünkü pazar, yalnızca alışveriş yapılan bir yer değil; kenti tanımanın, kültürle temas kurmanın, hatta toplumsal belleği yeniden üretmenin alanı.

Pazar folkloru, Anadolu’nun kültürel zenginliğini yansıtan eşsiz bir araştırma alanı. Maniler, inanç pratikleri, pazarlık ritüelleri ve rekabetin dil oyunlarıyla pazarlar, yaşayan bir kültür sahnesidir. Bugün süpermarketler yaygınlaşsa da semt pazarlarında hâlâ toplumsal belleğin nabzı atmaya devam ediyor.

Belki de pazara çıktığımızda sadece domatesin kilosuna değil, bir pazarcının sesine, ilk müşteriyle yapılan sohbetin anlamına ve tezgâhlardaki bereket dileklerine kulak vermeliyiz. Çünkü orada, kentlerin ruhunu ve kültürün nabzını hissetmek mümkün.