Gaspar Noé sineması, farkında olduğumuz ama görmeyi reddettiğimiz o karanlık sokakları yüzümüze bir tokat gibi çarpar. Toplumun değer kabul ettiği tüm tabuları acımasızca yıkar ve insanın “değer yargıları”yla ustaca oynar. Onun filmleri, sadece izlenmez; sindirilir, rahatsız eder, düşündürür. Belki de bu yüzden Noé filmleri çoğu izleyici tarafından yarıda bırakılır. Gala çıkışında salonu terk eden seyircilerin “Bize bunları gösteremezsin!” diye bağırmasının nedeni tam da budur: Gaspar Noé, görmek istemediğimiz her şeyi bize gösterebilir.

Çünkü biz var olanı görmekten kaçarız. Karanlıkta saklı kalanı, arka mahallenin gerçekliğini, insanın en ilkel hâlini görmezden gelmeyi tercih ederiz. Oysa hayat, tıpkı Noé’nin filmleri gibi, zaman zaman abartıların, çelişkilerin ve acımasız gerçeklerin toplamıdır.

“Yeni Fransız Aşırılığı” akımının öncülerinden biri olan Gaspar Noé, bu yönüyle sinemayı bir konfor alanı olmaktan çıkarır. Zaten diğer yönetmenlerin ona “sinemanın kötü çocuğu” demesi boşuna değildir. Noé, izleyicisini rahatsız eder ama aynı zamanda sorgulatır. Çünkü onun için sinema, iyi vakit geçirmekten çok daha fazlasıdır; sinema bir sanat işleme sürecidir.

Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, Gaspar Noé sineması bugün sinema tarihine adını kazımış bir olgudur. Onun dünyasına adım atmak cesaret ister; fakat bir kez girerseniz, bir daha aynı gözle bakamazsınız.

Noé’yi daha yakından tanımak isteyenlere Irreversible, Enter the Void, Climax ve Love filmlerini tavsiye ederim. Şimdiden “keyifsiz” seyirler…

Çünkü keyif, arkadaşlarla yapılan sohbetlerde alınır; sinemadan değil.