Türkçeye “Paramparça Aşklar ve Köpekler” olarak çevrilen, Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu’nun 2000 yapımı ilk uzun metraj filmi Amores Perros, yüzeyde “gerilim/suç” etiketi taşısa da, bu tanımın çok ötesine geçen bir anlatıya sahip.
Filmin senaryosunu kaleme alan Guillermo Arriaga ile Iñárritu’nun yakaladığı uyum, bu yapımda kendini fazlasıyla hissettiriyor. İkilinin bu filmden sonra birlikte çektiği 21 Gram ve Babel, sinema dünyasında neyin peşinde olduklarını daha net biçimde ortaya koymalarını sağlıyor.
Amores Perros, tek bir trafik kazasıyla yolları kesişen üç farklı insanın hayatını, son derece incelikli bir kurgu eşliğinde izleyiciye sunuyor. Bitmeyen, içgüdüsel bir atmosferin içinde ilerleyen anlatı, bir saniye bile göz kırpmaya izin vermiyor. Kazaya giden olaylar zinciri; sıradanlıktan uzak ama bir o kadar da hayattan detaylarla örülmüş. Bazı sahneler kimi izleyiciler için sert gelebilir; fakat filmin anlatmak istediği tam olarak da bu sertlikte saklı.
Farklı sosyal sınıflardan gelen insanların hikâyeleri iç içe geçirilirken, özellikle eşitsizlik ve şiddetin gündelik hayatı nasıl şekillendirdiğine dair güçlü bir vurgu yapılıyor. Hayatın, belirli koşullar altında ne kadar dayanılmaz bir hâl alabildiği, filtresiz ve cesur bir dille gösteriliyor.
Tek bir filmi açıp, üç ayrı hayatı aynı anda izliyorsunuz; üstelik hiçbir kopukluk yaşamadan. Her karakterin kendi standartlarında işlenmiş alt hikâyeleri, ana anlatıyı sıkı sıkıya sarıyor. Tek başına ele alındığında yeterince açıklayıcı olmayabilecek bir senaryo, görsel anlatımla birlikte derinlik kazanıyor ve izleyiciyi içine çekiyor.
Hepimiz farklı hayatlara sahip olsak da, birbirimizin yaşamlarına yaptığımız kısa ziyaretleri böylesine etkileyici ve dokunaklı bir şekilde anlatabilen Amores Perros, kesinlikle izlenmeyi hak ediyor. Filmin taşıdığı gizemi ve iç içe geçmiş hikâye yapısını daha iyi kavrayabilmek için, kafanızın nispeten boş olduğu bir günü tercih etmenizi öneririm.
Ve bu haftaki film köşesini, filmin akılda kalan şu repliğiyle kapatıyorum:
“Sen ve planların… Büyükannemin ne dediğini biliyor musun? Tanrı’yı güldürmek istiyorsan, ona planlarını anlat.”