Yapay zeka hayatımıza girdiğinden beri — daha doğrusu sektördekiler bu kavramla tanıştığından itibaren demek daha doğru olur — herkes “yenilikçi” olduğunu göstermek adına bu teknolojiyi her yere boca etmeye başladı. Oysa yapay zeka, uzun yıllardır var olan, dünyada çok daha önce kendine yer edinmiş bir gelişmeydi. Her bildiğini, her öğrendiğini, her işine “Bakın, biz ajans olarak yapay zekayla üretim yapabiliyoruz” dercesine yerleştirenlerin yarattığı işler, samimiyetten uzak, içi boş vitrinlere dönüştü.

Sinema kültürüne, reklam tarihine ve sanata saygı duyan biri olarak söylemeliyim: CGI lanetiyle gelen bu saçmalıklar beni artık kusturacak noktaya getirdi. Evet, yapay zeka birçok kolaylık ve yenilik sağladı. Web'in kuralları değişti, iş yapış biçimleri evrildi. Ama benim derdim teknolojiyle değil; onu olur olmadık her yere yamayan zihniyetle.

Bir insan olarak – ki aşırı duygusal biri değilimdir – duyguların bu denli hiçe sayıldığı, tamamen ekran başında üretilmiş, ruhsuz işlerin çoğalması bana oldukça samimiyetsiz geliyor. Animasyon ya da doğrudan yapay zekayla üretilecek işler elbette var ve şu anki eleştirim onları kapsamıyor. Ama gerçek hayattan kesitler sunmayı hedefleyen işlere CGI efektleriyle şekil vermek… Bu bayağı bir komik duruyor.

CGI’a gelmeden önce aslında başka bir sorunu da ele almam gerekirdi: kusursuzluk takıntısı.

Her şey aynı renk paletinde, kamera asla titrememeli, sesler kusursuz olmalı, açı geçişleri milimetrik hesaplarla yapılmalı... Bu yaklaşım sanatla ilgilenen, hayatı derinlemesine okumayı seven izleyiciler için yalnızca tek bir şey ifade ediyor... Duygu yoksunluğu.

İnsan ile makine birleşti, evet. Ama bu kadar makineleşmeye gerek var mıydı?

Bugün dönüp bakınca çoğumuzun aklına “insan vs. makine” anlatımıyla yalnızca bir film gelir: “Duel.”

Hiç görmediğimiz bir sürücü ve bizi tüm film boyunca takip eden bir tır… Görmediğimiz bir yüzle, salt atmosferle nasıl bir gerilim yaratıldığını hatırlayın. CGI’larınızla bu hissi verebilir misiniz? Bence cevap çok açık.

Yeniliği kaçırmamak adına özgünlüğü kaybettiniz. Hepiniz birbirine benzeyen işler çıkarıyorsunuz. Tüm iş ilanlarında “Yapay zeka bilgisi olan” arayışı artık sadece bir teknik yeterlilik değil; bir robotlaşma çağrısı. Ama bu, ilgi çekici sinema kültlerinden bildiğimiz türden bir robotlaşma değil.

Sizin robotlaşmanız; ucuz, hissiz ve üretim bandından çıkmış gibi duran prodüksiyonlardan ibaret.

Son olarak, hâlâ Netflix’in algoritmasından çıkıp nefes almak isterseniz size bir önerim olacak: “The Fly.”

Filmde, saatlerce süren makyaj ve pratik efektlerle yaratılmış dönüşüm sahnesine bir bakın.

Karar sizin.. CGI daha iyi ve hayranlık uyandırıcıysa oradan devam edin.