İnsan, yeniden dirilip tabi tutulduğu sınavın karşılığını görmek için ölür. İmtihanla yitirdiği cenneti yine imtihanla kazanır. Varlıkların en değerlisi insan yaratılış itibariyle şereflidir. Muhatap olduğu denemeleri başarı ile geçtikçe değerine değer katar. Davranışlarıyla ya ulviliklere yükselir ya da süfliliklere sürüklenir. İnsanın kendi değerine değer kazandırması şeytani hileler karşısındaki aklın iradeli duruşuna bağlıdır. 

 

Şeytan, Âdem’in bedeni henüz can bulmadan önce insanı kıskandı. Hasetlik nedeniyle insana duyduğu düşmanlığı açığa vurdu. Şeytani akıl, kıskançlık nedeniyle insana olan düşmanlığının ilk belirtisini Âdem’in topraktan cesedini tekmeleyerek gösterdi. Şeytanın insana olan evveli ve ahiri düşmanlığını Allah, Yasin suresinde: “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana aldanmayın. O, size apaçık düşmandır. Bana kulluk edin. Doğrusu budur diye emretmedim mi?” buyurdu.   Mutlak irade, şeytanın insana karşı ikinci düşmanlık belirtisini İsra suresinde: “Hani meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. Onlar da saygı ile secde etmişlerdi.  Yalnız İblis üstünlük taslayarak secde etmemişti de: “Ben, topraktan yaratılmış birinin önünde saygı ile eğilir miyim? Demişti.” buyruğu ile şeytanın kibrinden secde etmediğini bildirmiştir. Şeytanın insana üçüncü düşmanlığı Âdem ile Havva’yı aldatarak cennetten yeryüzüne “tart” edilmeleri için yaptığı hiledir.  

 

İnsana karşı hasetliği ile kibrinin birleşmesi şeytani aklın hilesini galeyana getirdi. Şeytan hilesini kandırmak, aldatmak ve yanıltmakla eyleme dönüştürüp Âdem ile Havva’nın cennetten atılmalarını sağladı. Bu durum Şeytani aklın, insana karşı ilk galibiyetidir. Diğer zaviyeden bu hâl ilahi kudretin insanı imtihanıdır. Sözün özü insan, ilk sınavını kaybetti.

 

Âdem ile Havva, hatalarından dolayı Allah’tan af dilemeyi hemen akıl ettiler. Tövbe ve niyaz ile af dilemenin becerisini gösterdiler. Onların bu davranışları Allah’ın hoşuna gitti. Kendilerinden hoşnut oldu. Onları bağışladı. Allah, insana yitirdiği cenneti yeniden kazanma fırsatı verdi. Âdem ile Havva’nın şeytani hileye karşı ilk doğru duruşları pişmanlık ve dua iledir. İkinci başarıları dünya coğrafyasının farklı bölgelerine atılmalarına rağmen buluşup aile hayatı kurmalarıdır.  Üçüncüsü dünyayı bozmak yerine insanlığın geleceği için imara çalışmalarıdır. Şeytani hileye karşı başarının dördüncüsü, peygamberlik makamına ulaşmakla insani şerefe şeref kazandırmalarıdır.   

 

İlahi imtihan toplumsal yaşamda kazanılır. İnsanın değeri çıkar ilişkileri çakıştıkça ortaya çıkar. Allah’ın kendisiyle meleklere karşı gurur duyduğu insan menfaat çatışmalarında belli olur.  Havva’sı olmadan Âdem, nebevi makama yükselebilir miydi? Âdem, şeytana Havva’nın yüzünden yenildi ama şeytanı da Havva’nın desteği ile mağlup etti. İnsanın şeytani hileler karşısında duruşu Havva ile Âdem’in cennetteki tavırları gibi değil yeryüzündeki aklın iradesiyle sergiledikleri duruşları şeklinde olmalı.  Âdem ile Havva’nın fani âlemde şeytani hilelere karşı doğru duruşları kendilerini Allah’ın rıza mevkiine eriştirdi.

 

Rıza makamına erişen insan için Allah Fecir suresinde: “Ey huzur içinde olan nefis! Sen, O’ndan razı, O da, senden razı olarak Rabbine dön! Cennetimde, iyi kullarım arasına gir.” buyurur. Bir insan için bundan daha büyük ikram olabilir mi? Böyle ikramlara ancak şeytani hileye karşı aklın iradesiyle doğru duruş gösterenler kavuşurlar.  Âdem, şeytani hilenin ağına bir kere düştü. Şeytan, Âdem’e olan hasetliği, kini, öfkesi, kendini beğenmişliği ve kibri nedeniyle Allah tarafından lanetlenmesine sebep oldu. Allah tarafından lanetli ilan edilmek felaketlerin en büyüğüdür.

 

Şeytan, insanın yanına “şehvet, şöhret ve servet” tutkunluğunu ateşleyerek yaklaşır. Hak gaspı şehvet, şöhret ve servet hırsıyla şeytani aklın hilesi olarak insana musallat olur.  Bu üç tutkunun ateşi insani akılda alevlendikçe şeytani hile insanın etrafında ağını örmeye başlar. İnsan, Hz. Yusuf gibi aklın iradesiyle hüküm sürdükçe şeytani hileler tarumar olur. Yusuf, şeytani hilelerden Züleyha’nın şehvet ağına takılmadı.  Servet tutkusuyla şeytani hilelerin batağına düşmeyip Mısır’ın hazinelerine tenezzül etmedi.  Mısır hükümdarınca kendisine verilen yetkinin şöhret müptelası olmadı ve şeytani hilenin pisliğine bulaşmadı. Yusuf, şeytani hileler karşısında aklın iradesiyle doğru durdu. Bu doğru duruşları sayesinde peygamberlik tacı ile taçlandı.

 

Şeytani hilenin karşısında doğru duruş aklın iradesi ile servet, şöhret ve şehvet hırsına kapılmamakla olur. Şeytani hilelere karşı doğru duruş evrensel bir peygamberin servete, şöhrete ve şehvete karşı sergilediği davranışla olur. Ne isterse kadın, sermaye ve şöhret verelim yeter ki iddiasından vaz geçsin dediklerinde, âlemşümul Peygamber: “Amca bir elime ayı, diğer elime güneşi koysalar yine de doğrudan sapmam” buyurduğu düstur doğrultusunda şeytani hileyi bertaraf etmek için aklin iradesi ile vaziyet almalı.  O nedenle Hz. Muhammed ümmeti, şeytani hileler karşısında aklın iradesiyle doğru duruş sergilemeye mecburdur. Aksi, Müslüman’ın hüsranıdır.

 

Müslüman, İslami kimlik ve kişilik taşıdıkça şeytan onu ne aldatabilir ve ne de yanıltabilir. Hal böyle olunca Müslüman’da başkalarını aldatmak ve kandırmak için şeytani hilelere başvuramaz. Müslüman, bozuk ayarlı şakul gibi hileli duruş yapamaz. Müslüman, şeytani hileleri kendine ilke edinip İslam’a tezat teşkil eden davranışlarla hâllenemez!  

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!