Her şeyin hızla tükendiği, düşünmeye zamanın daraldığı bu çağda, sinema hâlâ durup bakmamızı, hissetmemizi ve düşünmemizi sağlayan en kıymetli alanlardan biri. Hele bu alan, akademinin entelektüel iklimiyle buluşursa ortaya yalnızca bir festival değil, aynı zamanda bir kültürel direniş, bir üretim mekânı ortaya çıkıyor. Eskişehir Uluslararası Film Festivali, bu noktada bizlerle buluşuyor.

Bu yıl 22’ncisi düzenlenen ve Türkiye’nin üniversite kimliği taşıyan tek uluslararası uzun metraj film festivali olan EFF, Anadolu Üniversitesi'nin ev sahipliğinde birbirinden güzel filmleri perdeye yansıtıyor, izleyicileri düşündürüyor, dönüştürüyor.

Bir Festivalden Fazlası

Film festivalinin atmosferi üniversitede bambaşka… Burada izleyiciyle film arasında kurulan bağ, yalnızca koltukta oturup izlemekten ibaret değil. Atölyeler, sempozyumlar, yönetmen söyleşileri, öğrenci buluşmaları… Her biri, sinemayı bir tüketim nesnesi olmaktan çıkarıp, ortak üretimin bir parçası haline getiriyor.

Festivalin akademik ayağı da son derece güçlü. Bu yıl TÜBİTAK destekli film sempozyumu, sektöre yalnızca içerik değil, kuramsal katkı da sunmayı hedefliyor. “Sinema neden ve nasıl yapılmalı?” sorusu, sahne arkasındaki büyük resme dikkat çekerken, öğrenciler için de düşünsel bir derinlik yaratıyor.

Sinemanın Vicdanı

Festivalin bu yılki en özel konuklarından biri, İran sinemasının evrensel vicdanı olarak kabul edilen usta yönetmen Majid Majidi oluyor. Filmleriyle yalnızca İran sinemasına değil, dünya sinemasına da derin bir insanlık anlatısı kazandıran Majidi, 22. EFF Onur Ödülü’ne layık görüldü.

Majidi’nin sineması; yoksulluk, masumiyet, adalet ve inanç gibi evrensel temaları çocukların gözünden anlatmasıyla bilinir.

Şehirle Sanat Arasında Bir Köprü

Eskişehir her zaman kültürle iç içe bir kent oldu. Ama bu festival sayesinde kent ile üniversite arasında kurulan o görünmez kültür köprüsü, bugün artık çok daha sağlam. Gösterimler sadece kampüsle sınırlı değil, Eskişehir’in çeşitli sinema salonlarına da yayılıyor. Sessiz filmler doğaçlama piyano eşliğinde hayat buluyor, açık havada Şerif Gören filmleri gösteriliyor. Şehir sinemayla iç içe yaşıyor.

Bu yılki festival teması çok çarpıcı: "Her yüz, bir duygu." Çünkü sinema tam da bu bize hem kendimizi hem başkalarını gösteren bir ayna. Festival boyunca o aynada sadece hikâyeleri değil, onları anlatanların vicdanını, estetik kaygılarını, politik bakışlarını da görüyoruz. Ve bu da sinemayı sadece bir eğlence değil, bir farkındalık alanı haline getiriyor.

Sinema, çoğu zaman yüksek sesle değil, derinden konuşur. Film Festivalleri de yalnızca bir etkinlik değil, düşünen, hisseden ve üreten bir nesil yetiştirmenin sessiz ama güçlü bir adımıdır.