Hayat bir yolculuk, bu yolculukta gülüşler, gözyaşları, umutlar, hayaller var.

Yolda insanlar tanırız, bazen bir taşa takılır düşeriz, bazen bir dala tutunur ayağa kalkarız.

Bir eylül akşamının esintisinde, günün yorgunluğunu kahve kokusuyla atarken belki sararan yapraklar, belki bir dostun sohbeti seni hayata bağlar.

Günlük hayatın koşturmasında, her gün önünden geçtiğiniz ağacın, bugünlerde sarardığını fark ettiniz mi mesela? Her gün aynı duraktan, aynı tramvaya bindiğimiz insanlara ‘günaydın, iyi akşamlar’ demeyi ne zaman, neden bıraktık?

Hepimizin günlük telaşlar içinde yaşadığı küçük deneyimler aslında bize çok şey öğretir. İşin yoğunluğunu, arkadaşlıkların iniş çıkışlarını, modern hayatın ruhumuza bıraktığı izleri birlikte keşfedeceğiz.

Bu köşe, işte tam da böyle küçük anılardan yola çıkacak; kimi zaman düşündürecek, kimi zaman gülümsetecek.

Hayatın içinden küçük anların büyük anlamlarının peşine düşerken sözler yetmediğinde bir film sahnesine, bir şarkıya ya da bir kitabın arasındaki kelimelere takılıp yeni yollara çıkacağız.

Bu yüzden her yazımın sonunda sizlerle bir film ya da kitap önerisi ve bir şarkı paylaşacağım. Belki okurken kulağınızda o şarkı çalar, belki bir sonraki hafta elinize alacağınız kitap bu satırlardan ilham alır.

Bugün, ilk yazı vesilesiyle size bir eylül akşamı yanınızdan geçen biri olarak belki de aynı tramvayda işe, okula yetişmeye çalışan insanlardan biri olarak size Bülent Ortaçgil’in Bir Eylül Akşamı şarkısıyla merhaba demek istiyorum.

Hayatın içinden, sanatın izinden merhaba