İnsan, rahmet yağmurlarına olduğu gibi merhamete de muhtaç! Geldik, kurak geçen yaz mevsiminin son günlerine… Göller, barajlar, akarsular kurudu, kuruyor. Ne yazık ki insani ilişkiler çürümüş, kokuşmuş. İnsaf, vicdan kurumuş. İnsanlık merhamet yoksulu. Masumu, mazlumu zorbalar ezmekte. İnsanlık gırtlağına kadar kötülük çamuruna saplandığının farkında değil. Kötülükten arınmanın, iyilikle behemehâl olmanın gayret emaresi bile yok! İnsanlık birbirine zarar vermekten gurur duyar, haz alır duruma düşmüş. Bir yanda yüreği yanan mağdurlar, mazlumlar! Diğer yanda mağdurun gözyaşıyla yoğurup ekmek yapmaya çalıştığı hamuru yağmalamaya çalışan zorbalar!

Akıl gözü görmeli. Mezarlarında yatan nice zorbanın çürümüş bedenlerinde ne kem söz söyleyecek dilleri, ne kötülük yapacak elleri, ne de mağduru ezecek ayakları kalmış vaziyette. İnsan geçmişini, geleceğini unutmadan öyle işler yapmalı ki yaptığından kendisi de, toprağı da utanmasın! Hiç kimse masuma, mazluma yapılan cefayı adli ilahinin cezasız bırakacağını zannetmesin! İnsana iki seçenekli yol belirlenmiş. Bir de, akıl verilmiş. Kur’an’ın Mülk suresi 2’inci ayetinde: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” buyruluyor. Kötülük yapan! Yer, gök, su, güneş ve ayın bile kendisinden hakkını isteyeceği günü unutmasın!

İnsanın dili duada, eli kötülükte bulunmamalı... Eller duaya açılmış, dil kötülükle sarmaş dolaş olmamalı. İş dürüst, söz doğru olmalı ki insan adli ilahide kıymet bulsun. Duaların özüne, sözüne dikkat etmeli. İnsan hayra dua ettiği zannıyla şerre dua etmemeli. İnsanın özü, sözü hakkaniyetli olmalı… Aksi felakettir.

Köyün birinde Kelp Osman lakaplı biri varmış. Diğer bir ifade ile Köpek Osman… Kelp Osman, Bostan isimli bir kıza vurulmuş. Kelp Osman’ın annesi ile babası: “O kız, bizim aileye yakışmaz!” deyip Osman’ın isteğine karşı çıkmışlar. Kelp Osman’ı bir başka kızla evlendirmişler. Aradan yıllar geçmiş. Bostan ile evlenemeyen Kelp Osman her zamanda, her mekânda durmaz Bostan türküsü söylermiş. Günün birinde Bostan’ın kocası ölmüş. Kelp Osman’ın Karısı, Bostan’a: “Osman, durmaz senin türkünü söyler. İstersen seni üzerime kuma alıp Osman ile evlendireyim.” dediğinde, Bostan: “Olur.” demiş. Osman’ın Karısı, Kelp Osman’a: “Osman, seni Bostan ile evlendireyim.” dediğinde, Kelp Osman: “Yeter ki Bostan, benimle evlensin. Allah da, benim canımı alsın!” demiş. Bostan’ı, Kelp Osman’a karı getirdiklerinde hep birlikte öğle yemeği yemişler. Yemekten sonra Kelp Osman: “Kendimi iyi hissetmiyorum. Biraz istirahat etsem iyi olacak.” deyip yatağına çekilmiş.

Bostan, bir süre sonra: “Gidip Osman’a bir bakayım hele…” demiş. Gidişiyle dönüşü bir olmuş. Bostan, kumasına: “Senin kocan uykusunda hırlıyor.” demiş. Osman’ın karısı: “Kocam ne hırlardı, ne de horlardı. Hele gidip bakalım!” demiş. Gidip baktıklarında Kelp Osman’ın öldüğünü görmüşler. Kadın: “Osman, duasında: “Yeter ki Bostan benimle evlensin. Allah’ta benim canımı alsın.” demişti. Öyle duaya, böyle ölüm... İşte hakikat ortada.” demiş. Biz de, diyelim. Dualar, haddi aşar şekilde olmamalı. Herkes diliyle söylediği sözde, elinin tuttuğu işte haddini, hakkını bilmeli. Aksi felakettir. Kim, ne dua ederse etsin! Masuma, mazluma cefa peşinde ise duadan önce merhametine, insafına çeki düzen versin. Hiç kimsenin duası kendisini mazlumun, masumun “Ahhh…!” ateşinden korumaz.

Faaliyetinin makbul, duasının kabulünü isteyen mazlumun, masumun hakkına tevessül etmesin. İslam’ın en hassas, en ağır emri budur. Hesap günü, rüsva olmak istemeyen masumun, mazlumun hakkına el koymasın. Masum, mazlum Allah’ın nazlı kullarıdır. Allah’ın nazlı kullarını mağdur etmeye kalkışanın gazabı Allah’ın gazabından daha mı hiddetlidir? Hangi yalan söz, Allah’ı aldata bilir? Hangi riyakâr göz, Allah’ı yanılta bilir? Hangi zorba hâşâ Allah’ı korkutabilir? Akıllı insan bedbaht, küstah olur mu hiç?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!