Yaya geçidinin önünden 8–9 araç sessizce, umursamazca geçtiğinde yalnızca bir adım değil, bir vicdan testi de geçersiniz. Bu testin sonucu çoğu zaman küçük bir sitemle kapanmaz; bazen bir cenaze, bazen bir hastane koridorunda umut arayışı olur. Eskişehir’de son günlerde yaşanan iki kaza, bize yaya geçidinin “sadece bazı yerlerde” bir kural olarak algılanmasının maliyetini acı bir şekilde hatırlatıyor.

Odunpazarı’nda alkollü bir sürücünün yaya geçidinden geçen üç kişiye çarpması, üç insandan birinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. 52, 21, 21 yaşındaki insanlar… Hayatlarının hangi anında, hangi planlarla dışarı çıktıklarını bilemeyeceğiz artık; geriye yalnızca acı bir haber metni ve kalanların yaraları kaldı. Tepebaşı’nda çevreyolu üzerindeki diğer kaza ise bir motosikletin yaya geçidine dalmasıyla dört kişiyi yaraladı; yaralananlardan birinin durumu ağır. Her iki olayda da ortak nokta, yaya geçidinin sürücüler için “zorunluluk” değil, bazen tercih meselesiymiş gibi algılanması.

Sosyal medyada benzer haberleri gün geçmiyor ki görmeyelim. İnsanlar paylaşıyor, kınıyor, bir iki öfke dolu cümle yazıp geçiyor. Oysa öfke ve paylaşım, yitirdiğimiz bir canlıyı geri getirmiyor. Bu yüzden mesele bireysel vicdani uyanıştan öteye taşınmalı: Sistemsel ve teknolojik önlemlerle desteklenmeli.

Şehrin göbeğinde, MOBESE kameralarının olduğu yerlerde sürücüler yayalara yol veriyor. Neden mi? Çünkü izleniyorlar, kayıt altına alınıyorlar; sonuçta bir yaptırım ya da utanma anı oluyor. O zaman mantık basit: gördüğümüz alanlarda uygulanan sorumluluk, görünmeyen alanlarda da sürdürülebilir hâle getirilmeli. Yapay zeka destekli kameralar bunun için biçilmiş kaftan. Yaya geçitlerinde akıllı görüntü işleme sistemleriyle, yayaya öncelik tanımayan sürücüler tespit edilebilir; idari para cezası, ehliyet puanı cezası gibi yaptırımlar otomatik olarak uygulanabilir. Bu sadece bir “ceza” meselesi değil; bilançoda bir can kurtarma, bir aileyi yıkımdan koruma aracıdır.

Elbette teknoloji tek başına mucize yaratmaz. Altyapı da önemli: yaya geçitlerinin görünürlüğü artırılmalı, aydınlatma, hız kesici düzenlemeleri, sinyalizasyon ve fiziki düzenlemeler iyileştirilmeli. Çevre yolu gibi yüksek hızların olduğu noktalarda yaya geçitleri ayrı düşünülmeli; gerekirse üst geçit ya da alt geçit yatırımları yapılmalı. Ancak bunlar uzun vadeli çözümler; kısa vadede ise denetim ve hızlı yaptırım gerekiyor. Sürücüler bilinçlendirilmeli ama aynı zamanda “yaptığında cezası var” algısı yaratılmalı — çünkü bazıları için vicdan değil sadece sonuç belirleyici oluyor.

Bir başka husus da alkollü araç kullanımı. Odunpazarı kazasında sürücünün 0.61 promil alkollü olduğunun belirlenmesi, sorunun tek başına “yaya geçidine uyulmaması” olmadığını, davranışın risk faktörleriyle birleşince nelere yol açabileceğini gösteriyor. Alkol, hız, cep telefonu kullanımı… Bu risklerin bir araya gelmesi, sıradan bir sokak kullanımını öldürücü bir olaya dönüştürebiliyor.

Toplumsal hafızamız kısa olabilir; bir kaza gündem olur, birkaç gün sonra başka haberler gelir. Oysa şehir yönetimleri, trafik birimleri ve emniyet yetkilileri bu haberlerden ders çıkarıp kalıcı aksiyonlar almak zorunda. Biz de vatandaşlar olarak aynı şeyleri tekrar tekrar söylemekten vazgeçmemeliyiz: Yayaya yol vermek temel bir hak ve önceliktir. Her defasında bunun altını çizmek, birine dur demek, belki bir hayat kurtarır.

Yaya geçidinde durmayan bir sürücü, bir ailenin sabrını, bir çocuğun yarınını, bir yaşlının tüm geçmişini yok edebilir. Eskişehir’de yaşananlar bize bunun acı bir kanıtını sundu. Yapay zekâ destekli kameralarla, etkin denetimlerle ve altyapı iyileştirmeleriyle bu “sadece bazı alanlarda uyulan kural” algısını değiştirebiliriz. Yapmazsak bir sonraki haber yine aynı acıyı getirecek — biz de yine yazıp söylemeye devam edeceğiz.