Bir yılı daha uğurluyoruz.
Takvim yaprakları sessizce düşerken, ardında bıraktığımız sadece günler değil; sevinçler, acılar, yarım kalan cümleler ve içimize attığımız nice sözler…
Türkiye, her yıl olduğu gibi bu yıl da kolay bir imtihandan geçmedi.
Kimi zaman bir deprem haberiyle sarsıldık, kimi zaman bir annenin gözyaşında sustuk. Pazarda filesini dolduramayan emeklinin mahcubiyetiyle yüzleştik, iş arayan gencin umudunu erteleyen cümlelerine tanık olduk. Ama bütün bunların yanında, hâlâ ayakta duran bir irade gördük. Yardımlaşmayı unutmayan, düşeni kaldıran, yarasını kendi imkânıyla sarmaya çalışan bir millet…
Yeni yıl, mucizeler getirmez.
Ama yeni bir niyet, yeni bir bakış ve yeni bir vicdan getirebilir. Asıl mesele de budur.
2026’ya girerken dileğimiz;
Rakamların değil insanların konuşulduğu,
Kavganın değil kelâmın çoğaldığı,
Öfkenin değil merhametin sesinin yükseldiği bir Türkiye’dir.
İstiyoruz ki bu ülkede;
Gençler hayalini başka ülkelerin pasaportlarında aramasın,
Emekliler bir ömrün sonunda geçim hesabı yapmasın,
Anneler çocuklarını kaygıyla değil umutla büyütsün,
Söz söyleyenler bağırarak değil, sorumlulukla konuşsun.
Yeni yıl;
Siyasette dili yumuşatsın,
Sokakta vicdanı çoğaltsın,
Ekranlarda hakikati,
Kalplerimizde ise adaleti büyütsün.
Çünkü bu topraklar, umudu hak ediyor.
Çünkü bu millet, daha iyisini yapabilecek kudrete sahip.
Ve çünkü Türkiye, her şeye rağmen yeniden ayağa kalkmayı bilen bir ülkedir.
Takvim değişiyor…
Biz de değişelim.
Birbirimizi incitmeden, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden;
Aynı gökyüzüne bakabildiğimiz bir yılı birlikte inşa edelim.
Yeni yıl;
Memlekete ferahlık,
Hanelere huzur,
Kalplerimize sükûnet getirsin.
Nice yıllara Türkiye…
Nice yıllara umudu diri tutanlara.