Kirli dahaların doyumsuzluğu insanı boğuyor. Kişi, envanterine bakmaz mı? Gidişatını kontrol etmez mi? Güven, huzur, barış ve kalkınmak adına olan her daha güzeldir. Kontrolsüz dahalar insanın başına beladır. Dahalar imha etmek, öldürmek, sömürmek veya aldatmaya yönelikse vay o daha, daha diyenin hâline! Açgözlü insanlar için “gözünü toprak doyursun” derler ya! Öyle bir hâlle behemehâl olmanın tehlikesinden korunmak lazım! İnsanın gayesi ne olmalı ki, dahaları kontrolde olsun?

 

İnsan, dahaları kontrole almadıkça gözü ve gönlü başkasının hakkında olur.  Nisa suresi ayet 32 ve 30-29’da, Allah: “Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri hasetle arzu edip durmayın… Erkeklere de, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan Allah’ın lütfunu isteyin. O, şüphesiz her şeyi hakkıyla bilendir… Ey iman edenler! Mallarınızı, aranızda batıl yollarla yemeyin. Karşılıklı rıza ile ticaretle yapılanlar başka.  Kendinizi helak etmeyin… Kim haddi aşarak zulüm yaparsa onu cehennem ateşine atarız. Bu Allah için kolaydır.” buyuruyor. Kim ne isterse, meşru olanı istemeli.  Hak, meşrulardan doğar. Gayri meşru edinim helâki hazırlar.

 

İnsan, haklarının nerede başlayıp nerede bittiğini bilmedikçe kirli dahalardan kurtulamaz. Kişi hakları başkasının can, mal, akıl, inanç ve iffetine zarar verici olamaz. Kişi,  dahalarına çeki düzen vermeye mecbur. Dahaların kontrol noktasına isterseniz kanaat deyin, isterseniz yetinme… Kanaat ve güven, adaletin zirvesidir. Nisa suresi ayet 135’de, Allah: “Ey iman edenler! Kendiniz, anne, babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti ayakta tutan kimselerden olun. Şahitlik yaptıklarınız zengin ya da fakir de olsalar adaletten ayrılmayın…” buyuruyor. Dahalarıyla, mazluma “Ah” çektiren Allah’ın öfkesinden korkmaz mı? 

 

İnsan şehevi olarak daha, daha dedikçe Züleyha’nın düştüğü durumun benzerini yaşamaktan kurtulamaz. Züleyha, Yusuf’a olan dahalı şehvetinden hüsrana uğradı. Ağızlara sakız oldu. Servet uğruna insani değerleri ayaklar altına alanın akıbeti, Salebe’den beterdir. Şöhret hırsına kapılan, Nemrut’un düştüğü dalâletin benzerini yaşamaktan emin olmasın. Dahalarına dur diyemeyen Nemrut’un tanrılık iddiası başına bela oldu. Belalısı da bir sinek… İnsan ne idim, ne oldum, ne olacağım sorusunu kendisine sormadıkça, dahaları zapturapt altına alması mümkün mü? 

 

Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber için yeter ki, o davasından vaz geçsin! Bizim, çıkarlarımıza karşı olmasın. Toplumu uyandırmasın! Bizim dahalarımıza engel olmasın! Ona istediği serveti, şöhreti verelim. İstediği güzel kadınlarla evlendirelim, şeklindeki teklifleri Hz. Peygamber’e iletildiğinde, O: “Ayı bir elime, güneşi bir elime verseler hak ve hakikat davasından vazgeçmem.” ifadesi ile çıkar güruhlarının pazarlığını reddetti.  Görevim dahaları kontrol altına almanın sistemini hayata geçirmektir. Dahalı emelleri şerden hayra çevirmektir. İnsanlığı cehalet ve gafletten uyandırmaktır. İnsanların birbirine kul olmasının vahametini anlatmaktır, şeklindeki uyarısı akıl kulağına küpe olmalı.

 

İnsan bazen dahalarla kötülüğü değil, iyiliği de arar. Hz. İbrahim’in doğada gördüğü olguları sevk ve idare eden mutlak bir gücün olduğunu aradığı gibi… Güneşi gördü. Olsa, olsa mutlak güç budur, dedi. Onun da battığını görünce bundan da “Rab” olamaz, dedi. Gökteki ayı gördü. İşte “Rab” bu, dedi. Onun da, sonunun olduğunu görünce sonlu olan mutlak “BİR” olamaz, dedi. Hz. İbrahim daha, dahası derken mutlak iradeyi buldu. Beni ve bütün âlemleri yaratan “Rab” ezeli, ebedi, eşi ve benzeri olmayan, gücü her şeye yetendir, dedi. Müslümanım diyen, dahaları paylaşımda İbrahim suresi ayet 41’deki Allah’ın “Rabbimiz! Hesap günü beni, ana-babamı ve insanları bağışla!” emri ile resulü ’nün “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemedikçe gerçek iman sahibi olamaz.” sünnetini hayatına uyarlamaz mı? Paylaşım, söylemde olduğu gibi eylemle de olmalıdır.

 

Her şey ölçülü ve itidalli olursa doğru olur.  İbadette olsa mutedil olmalı… Yaşam mücadelesi hem bu dünyalık ve hem de öbür âlemlik olmadıkça sıkıntılar kaçınılmazdır. İbadette daha, daha diyen bir sahabeyi eşi, Hz. Peygamber’e şikâyet eder. Kocam: “Gündüzleri oruçla, geceleri namazla geçiriyor. Aile bireyleri için zaman ayırmıyor.” diye. Hz. Peygamber: “Onu, bana gönderin!” buyurdu. O kişi, Peygamber’e geldiğinde, Peygamber: “Azalt, azalt… Ölçülü ol. Hem dünya ve hem de ahireti düşün. Üzerinde hakları olanları, hakları mucibi unutma!” buyurdu. Daha, dahalara ölçü koymanın modeli böyle olur. İnsan, insan haklarına saygın olmadıkça erdemli insan olamaz. Erdemli insan paylaşıma ve hakka riayet eder.

 

Kirli dahalar insanı sadaktaki ok misali gerer. Gergin insan bana, bana, hep bana der, durur. Hep aceleci olur. Burnundan kıl aldırmaz. Hâl böyle olunca toplumsal güven, adalet, huzur ve barış bozulur. Berrak dahalara sahip olmak için evvelen kirlerden arınmış toplum aklı lazımdır. İnsan emellerine Kur’an aklı şirazesinde ayar çektiğinde kirlerden arındığı gibi endişelerden de kurtulacaktır.

 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ- 26 AĞUSTOS 2021 / Milli irade