Baba ve oğul ilişkisi Âdem’den beri var. Âdem’den beri insan nesli babadan oğula sürüp geliyor. Kıyamete kadar da sürecek. Bu kaderi Allah çizmiş. Çizilmiş bu çizginin şeklini, kim bozar ki?     Babam, 13 Mart 2001 Günü hakkın rahmetine kavuştu. O gün, onu sevenleri ebedi yolculuğuna uğurladılar. Bütün babalarda olduğu gibi babam da o yolculuğundan bir daha hiç dönmeyecek! Her oğul, babası gibi dönülmez yola girecek. Ve bir daha da hiç geri gelmeyecek.

Zaman zaman baba ve oğul ilişkisini değerlendiririm. Maziye dönüp bakarım. Babalar ile oğulları görürüm. Babalar mı, oğullar mı daha fedakâr anlamaya çalışırım. Hiç tartışmasız, babaların daha fedakâr olduğunu görürüm. Oğul babadan neler ister; başta destek ister. Babasının arkasında durmasını ister. Babalı adam kendisini güçlü hisseder. Babalar ise oğullardan saygı ve dürüstlük ister. Başarı ister.

            Babam sağlığında, tüccarlık da yapardı. Hem alır, hem satar ve hem de üretirdi. İşi gereği kasaba pazarına gelirdi. Kasabaya pazar, tatil pazarı günü kurulurdu. Pazar günleri eşim, babam için sabah erkenden özenle kahvaltı hazırlardı. Babam mercimek, işkembe, paça ve tarhana çorbasını severdi. Kadınım, babam için hassaten bu dört çorbadan birisini her pazar yapardı. Ayrıca babamın sevdiği dolma ya da sarmalardan birini çorbaların yanında zeytinyağlı olarak hazırlardı. Babamın kahvaltısını sefer taslarına koyardı.

Pazar yerinde babam birkaç arkadaşıyla birlikte götürdüklerim ile kahvaltı ederdi. Belediye fırınının yanından geçerken bohça, simit ve ekmek alıp götürürdüm. Termos çayı istemezdi. Çaylarını yakındaki kahveden söylerdi.

            Babama, pazar yerindeki son kahvaltısını 12 Şubat 2001günü yaptırdım. O günkü kahvaltının içerisinde zeytinyağı ile yapılmış kestaneli lahana sarması da vardı. Babamın rahatsızlığını o lahana sarması sayesinde anladım. Babam, yemek yerken dikkat ederdi. Yiyecek artığı bırakmazdı. İsrafa karşıydı. Sofrası derli toplu olurdu.  Kahvaltı sonrası, sofrayı toplarken babamın önünde yere düşmüş bir lahana sarması gördüm. Babam, yere yemek dökmezdi.

Yerdeki sarmayı görünce, bu da neyin nesi dedim? Babamın yüzüne dikkatle baktım. Babama matematiksel bazı sorular yönelttim. Cevapta babamın zorlandığını gördüm. O sarma ve sorular sayesinde babamın rahatsız olduğunu anladım. O gün, hava oldukça soğuktu. Babamı önce kasabadaki evime götürmek istedim. Evim, bir KİT lojmanı idi. Babam, eve gitmek istemedi. Bunun üzerine acilen tezgâhı kapatıp köye geri dönmesini istedim. Babam bu isteğimi de geri çevirdi. 

Amcam oğlu Cemal, pazarlarda yumurta ticareti yapardı. Cemal’i buldum. Arabanın kapısını aç. Babamı arabaya bindirelim. Babam arabaya binince, onu hemen bizim eve götür. Ben, sizinle gelirsem babam durumu anlar. Sonra eve gitmez! Çünkü babam hastalığını kabullenmiyordu. Ben, peşinizden geliyorum, dedim. Düşündüğüm gibi oldu. Plan çerçevesinde babamı evime götürdüm.

Bir hafta önce babam gayet sağlıklı görünüyordu. Köyde, babamın durumunu annem ve kardeşlerim de anlayamamışlar. Babamı rahatsızlığından dolayı doktora götürmek istedim. Babama, banyo yaptırdım. Banyo öncesi babam tuvalete girdiğinde ben de, onunla tuvalete girdim. Babamın durumunu takibe aldım. Tuvalet ve banyo sırasında babamın temizliğini kendim yaptım. Babama acilen sağlık muayenesi yaptırdım. Vaziyeti, iyileşeceğine her geçen gün kötüleşiyordu.

             Babamı eve getirdiğimin yedinci günü olan cumartesi öğleden sonra bir şeyler almak için kasabaya inmek istedim. İkamet ettiğim konut kasabaya yaklaşık iki km. idi. Paltomu giyip babama:

-Baba, ben çarşıya gidiyorum. Var mı, her hangi bir istediğin demeyi düşünürken babam paltomu giydiğimi görünce bana sordu:

-Oğlum! Nereye gidiyorsun? Dediğinde, babama dedim:

-Baba, çarşıya gidiyorum.  Babam dedi:

-Oğlum! Hep senden yiyip içiyoruz. Dur, biraz da ben para vereyim. Bir şeyler alırsın! Biraz da benden olsun! Dediğinde, babama dedim:

-Baba, zaten hep yiyip içtiklerimiz senin kazancından. Senin kazanıp bizim dolaba istiflediğimiz yiyecekleri yiyoruz. Babam sordu:

-Nasıl yani, ne istifi? Ne zaman istifledik? Ben, öyle bir şey hatırlamıyorum. Bu sözü üzerine babama dedim:

-Baba, sen, beni besleyip büyüttün ya? Okutup bu hâle getirdin ya? İşte senin o zaman benim için harcadığın paralar, şimdi benim kazancım olarak geri dönüyor.  Kazancımı, senin önceden benim için harcadığın paralar sayesinde kazanıyorum. Benden bu sözleri duyan babam güldü. Bu sözümden çok memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Ölümüne iki gün kala Eskişehir hastanelerinden birinin nöroloji bölümünde yine hastaneye yatırdım. Hastaneye sağ giren babamın kırk sekiz saat sonra cenazesini aldım. Babam, akşam saat 18.00 sularında hakkın rahmetine kavuştu.

Aile bireyleri olarak karar verdik. Babamın cenazesini hastanede yıkatıp define hazır hâle getirilmesi için... Babamın cenazesini doğup büyüdüğü köyümüze defnetmeyi kararlaştırdık.

Batıl ve hurafeden nefret ederim. Batıl ve hurafelere itibar etmem. Batıl ve hurafeler, vampir gibi toplumların kanını emmek için kurulmuş tuzaklardır. 13 Mart sabahı mesai başlar başlamaz hastanenin gasilhane görevlisine dedim:

-Müsaade edersen babamın cenazesini kendim yıkamak istiyorum. Seninle helalleşelim. Dediğimde, görevli kişi “elbette” deyip müsaade verdi. Babamın cenazesini yıkarken görevli bana sordu:

-Ne işle iştigal ediyorsunuz? Deyince, bir KİT’te müdür olduğumu söyledim.  Bu sözüm üzerine görevli dedi:

-Dün de, burada bir başka cenaze yıkadım. Onun da oğlu müdürmüş. Babasının cenazesi yıkanırken içeri girip babasının cenazesine bakmadı, bile! Demek ki, babasının cenazesini yıkayan müdürlerde ülkemizde çok şükür varmış, dedi. Mesele bu değil… İşin özü şu: Böyle dediğinde, görevlinin yüzüne baktım. Baktığımda görevlinin gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisine niçin ağladığını sorduğumda, dedi:

-Hem baba oldum, hem oğul! Babamın cenazesini ben yıkamıştım. Sizin, babanızın cenazesini yıkadığınızı gördükçe çok duygulandım. Benim oğlum da benim cenazemi yıkar mı diye kendime sordum? Bu sorunun cevabını şu anda Allah’tan başka kim bilebilir? Benim de cenazemi oğlumun yıkamasını çok isterim. Hangi baba oğulları tarafından cenazesinin yıkanmasını istemez ki?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!