Pozitif reel faiz, yani nominal faiz oranlarının enflasyonu aştığı durum, enflasyonla mücadelede etkili bir araç olarak görülse de, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde ciddi olumsuzluklar doğuruyor…

2024 ve 2025 verileri, pozitif reel faizin ekonomik büyümeyi, yatırımları ve toplumsal refahı nasıl baskıladığını açıkça ortaya koyuyor…

Peki, bu politikaların gölgesinde hangi riskler büyüyor?..

Gelin, reel faizin ekonomiye zararlarını somut verilerle inceleyelim.

*1. Yatırımların Tıkanması ve Reel Sektörde Daralma*

Pozitif reel faiz, borçlanma maliyetlerini artırarak reel sektörün belini büküyor…

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2023’ten itibaren faiz oranlarını %50’ye çıkarması, işletmelerin kredi erişimini zorlaştırdı…

Özellikle KOBİ’ler, yüksek finansman maliyetleri nedeniyle yatırım planlarını askıya alıyor…

2024’ün ikinci çeyreğinde, sanayi üretimi yıllık bazda yalnızca %2,5 büyüdü, bu da önceki yıllarda görülen %5’in üzerindeki büyüme oranlarından keskin bir düşüş anlamına geliyor…

Yüksek faizler, üretim ve imalat sektörlerinde nakit akışı sorunlarına yol açarak iflas dalgalarını tetikledi…

2024’te reel sektörde artan iflaslar, bankaların kredi vermede temkinli davranmasıyla daha da derinleşti…

Bu, uzun vadede istihdam kaybı ve ekonomik durgunluk riskini artırıyor…

*2. Tüketimde Sert Düşüş*

Pozitif reel faiz, tüketici kredilerinin maliyetini artırarak hanehalkının harcama gücünü eritiyor…

2024’te tüketici kredilerindeki büyüme hızı, yüksek faiz ortamında %30’a geriledi; bu, 2023’teki %80’lik büyüme oranının çok altında…

Konut, otomobil ve dayanıklı tüketim malları gibi büyük harcamalar için kredi talebi azaldı…

Örneğin, 2024’ün son çeyreğinde perakende satışlar ve sermaye malı ithalatı, iç talepteki zayıflığı yansıttı…

Tüketicilerin alım gücünün azalması, hizmet sektöründen perakendeye kadar geniş bir yelpazede ekonomik aktiviteyi yavaşlatıyor…

Bu durum, özellikle orta sınıfın erimesine ve toplumsal refahın gerilemesine yol açıyor…

Genel geçer değerlendirmeler dışında kalan Türkiye özelinde kayıtdışı ekonominin tahmin edilen ya da ölçülenden çok daha fazla olması ise tüketim ve enflasyonda ciddi bir paradoksal gerçeklik oluşturuyor…

Kayıtdışı miktar çılgın bir talep artışını ve sonuç olarak enflasyonu tetikliyor…

Ortodoks ekonominin batağa saplanıp kaldığı ana nokta burası…

*3. İhracatta Rekabet Gücünün Zayıflaması*

Yüksek reel faizler, TL talebini artırarak döviz kurlarını baskılıyor…

2024’te reel efektif döviz kuru (TÜFE bazlı) %21,6 oranında değerlendi; bu, Türk lirasının aşırı değerlenmesi anlamına geliyor…

TL’nin değer kazanması, ihracatta rekabet gücünü baltalıyor…

2024’ün üçüncü çeyreğinde ihracat, Temmuz-Ağustos aylarındaki artışın ardından Eylül-Ekim’de geriledi…

Türkiye gibi ihracata dayalı büyümeye ihtiyaç duyan bir ekonomide, bu durum dış ticaret açığını derinleştiriyor ve cari açığın sürdürülebilirliğini tehdit ediyor…

Net ihracatın 2024’ün son çeyreğinde büyümeye negatif katkı yaptığı gözlemlendi…

*4. Borç Yükünün Ağırlaşması ve Finansal İstikrarsızlık*

Pozitif reel faiz, mevcut borçlular için geri ödeme yükünü ağırlaştırıyor…

Türkiye’de özel sektörün dış borç stoku, 2024 itibarıyla GSYH’nin %60’ına yaklaştı; bu borçların büyük kısmı döviz cinsinden ve değişken faizli…

Artan faiz oranları, firmaların ve hanehalkının borç çevirme maliyetlerini yükseltiyor…

Bankaların kredi risklerini kontrol altında tutma çabası, kredi arzını daha da kısıtlayarak reel sektörü sıkıştırıyor…

Ayrıca, kamunun 2024’te rekor seviyede 2,106 trilyon TL’lik bütçe açığı, yüksek faiz ortamında borçlanma maliyetlerini artırarak mali dengeleri zorluyor…

*Çözüm Önerileri ve Dengeli Bir Yaklaşım*

Pozitif reel faizin olumsuz etkilerini hafifletmek için TCMB’nin sıkı para politikası, maliye politikalarıyla hatta reformları ile. desteklenmeli…

KOBİ’lere yönelik düşük maliyetli kredi programları ve vergi teşvikleri, reel sektörün nefes almasını sağlayabilir…

Ayrıca, ihracatı desteklemek için TL’nin aşırı değerlenmesini önleyen bir kur politikası benimsenmeli…

2025’te beklenen %2,6’lık düşük büyüme oranı, bu önlemlerin aciliyetini ortaya koyuyor…

TCMB’nin enflasyon hedefi olan %24’e ulaşması için faiz politikalarını gözden geçirmesi, ancak bunu reel sektörü boğmadan yapması şart…

Sonuç olarak, pozitif reel faiz, enflasyonla mücadelede gerekli olduğu iddia edilse de, Türkiye ekonomisine ağır bir bedel ödetiyor…

Yatırımların durması, tüketimin daralması, ihracatın zayıflaması ve borç yükünün artması, ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı tehdit ediyor…

Bu politikaların dozajı iyi ayarlanmazsa, 2025’te reel sektörde daha derin bir çöküş riski kapıda…

AZ DA SAĞLIK…

“Gıda maddesi diye onaylatıp ilaç gibi satıyorlar”.

Bitkisel ilaçlarda muazzam para var: Beş kuruşluk ot hap haline gelince 500 kuruştan satılıyor.

Bu tatlı parayı gören uyanıkların sayısı da her geçen gün artıyor.

Bu ürünlere besin desteği olarak Tarım Bakanlığından ruhsat alınıyor ama insanlara maalesef sanki ilaçmış gibi takdim ediliyor.

Besin desteklerini çıkaranlar arasında doktorlar da var.

Bunların, "halk sağlığını koruyucu pozlar takınan uyanık doktorlar” olduğunu söylemeye gerek var mı bilmem.

Besin destekleri zaten insanları sağlıklı beslenmeden uzaklaştıran sinsi tuzaklardır.

Bunların bir de Tarım Bakanlığı’ ndan ruhsatlandırılması, marketlerde ve internet üzerinden satılması besin desteği tüccarlarının ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.

“Gıda maddesi diye onaylatıp ilaç gibi satıyorlar”.

ahmetrasimkucukusta.com/2017/08/16/

ESKİLERDEN…

30 yıl önce ana haber bültenlerinde şehirlerdeki hava kirliliği oranları her gün verilirdi…