Vehbi Cem Aşkun (1909-1979), ülkemizin ünlü şair, yazar ve araştırmacılarından biridir. Sivas doğumludur. Her yazar, şair İstanbul’a, Ankara’ya göç ederken  o tayinle 1950’li yıllarda Eskişehir’e gelmiş, Eskişehir’de yaşamış, Eskişehir’de vefat etmiştir. Eskişehir Atatürk Lisesi’nin edebiyat öğretmenidir. Yılmaz Büyükerşen’lerin  yetiştirmesinde en etkili öğretmenlerden biridir. Öğrencilerinden Yücel Saraçoğlu ülkemizin önemli şairidir.Yine öğrencilerinden sinema artisti Cüneyt Arkın  bugün unutulmuş yönü ile iyi bir öykü yazarıdır. Eskişehir’de bir çok şairin, yazarın çıkmasında yol gösteren olmuştur. Geride yazdığı 7 yayınlanmış şiir, 12 araştırma kitabı, “Öksüz Yusuf”diye öykü ve “Kader” diye yayınlanmış romanı ve sahnelenmiş “Oğuz Destanı”,  “Atatürk Köyünde Uçak Günü” diye tiyatro oyunları yazarak14 kitap bırakmıştır. . Ayrıca “Ne dert kalır, ne hüzün” şiiri Sadettin Kaynak tarafından Nihavend makamında bestelenmiştir.

Eskişehir Sanat Derneği  edebiyatımıza ve öğretmenliğe ve Eskişehir’imize bu büyük emekleri olmuş Vehbi Cem Aşkun’a  gönül borcunu kimi yıl ulusal düzeyde, kimi yıl da öğretmenler arasında şiir ve öykü yarışmaları düzenleyerek, onu tanıtmaya, yaşatmaya çalışıyor. Ayrıca onu örkek göstererek öğretmenlerimizin arasında şiir ve öykü yazanları çıkararak  ya da özendirerek edebiyatımıza yeni şairler ve öykü yazarları kazandırmayı amaçlıyor..

Sanatın, edebiyatın ülkemizde  yaygınlaşmasında, yeni yeteneklerin özendirilmesinde ve çıkarılmasında öğretmen sanatçı ve edebiyatçıların büyük katkıları vardır. Ülkemizin önde gelen edebiyatçılarımıza baktığımızda hep çocuk ve gençlik yaşlarında öğretmenleri tarafından keşfediklerini, öğretmenlerinin de sanatçı, edebiyatçı olduklarını görüyoruz. Onun için ülkemizde ve Eskişehirimizde daha çok eser veren sanatçı, yazar, şair öğretmenlerimizin  olmasına ortam yaratmak istiyor. Eskişehir Sanat Derneği ve bunu, sivil sanat kurumu olarak asri görevi olarak görüyor.

öğr şiir öyk

Nurhan Noylan Kaya, Güngör Kibaroğlu, Engin Kükrer, Burçin Laçin Altay ve Şehabeddin Tosuner’in olduğu seçici kurulun değerlendirmesiyle sonuçlandı. Şiir Dalında: Birincilik Ödülü: “Kuyu” şiiri ile Evrim Sabur. İkincilik Ödülü: Kendi Mezarlığımız” şiiri ile Doğancan Bingöl. Üçüncülük Ödülü: “Olmak” şiiri ile Nurcan Keskin. Mansiyon: “Yol” şiiri ile Emrullah Kızılkaya. Mansiyon: “Kendi Çocukluğum” şiiri ile Nur Solakoğlu. Öykü Dalında: Birincilik Ödülü: “İki Aşık” öyküsü ile Serdar Uyar. İkincilik Ödülü: “Kesişen Şiirler, Hikayeler, Masallar” öyküsü ile Canan Tümen. Üçüncülük Ödülü: “Çocukluk” öyküsü ile Filiz Yılmaz. Mansiyon: “Esaretten Kaçış” öyküsü ile Figen Saka

Mansiyon: “Bir Gün” öyküsü ile Nurhayat Kayar aldılar

Adını siz koyun…

Televizyonda bir program var:  “Bir Konu Bir Konuk” konuşmacı,kitaplarında tasavvuf edebiyatının modern fantastik edebiyata uyarlamasıyla tanınan birkadın yazarımız. Konusunun baş tarafını kaçıldım ama dinlediğim kadarıyla;“kadın –erkek sorunumuz”u konuşuyor. Yazar “Anadolu bütün çağlarında böyle bir sorunu olmamıştır” diyor. Konuşmasında;  Anadolu’da gelmiş geçmiş kültürlerde kadını anlattı. Arkasından da orta çağdan günümüze Avrupa’yı karşılaştırdı ve son yıllarda bizdeki sorunu ele aldı. Bütün konuşmalarının içinde mıknatıs gibi aldığım konularda önce bizim “Biz Anadoluluyuzdan uzaklaşmamız, toprağımızın farkında olmayışımız” diyordu. Bu, şu demekti. Anadolu’dan bilinen 280 medeniyet gelip geçmiş. Onun için; “bütün medeniyetlerin harmanlandığı” yer denilir. Kısaca,  Anadolu’da yaşayan Hititlisinin de, Friglisinin de, Eski Yunanının da, Selçuklusununda, Osmanlısının da yaşamından, kültüründen, örf ve adetlerinden, ata sözlerine, koca karı ilaçlarına  kadar hepsini bünyesinde taşır.Onun için Anadolu insanının özellikleri başka topraklarda görürmez denilir. Bunun bilincinde Avrupalılar yüzyıllardır gezgin olarak Anadolu’yu karış karış incelemişler ve her şeyi ülkelerine taşımışlar, kitaplarını yazmışlardır. Oysa biz Anadolulu olmaktan uzaklaşıyoruz. Uzaklaştığımızı nereden mi görüyoruz?  Bakın bakalım Anadolu kültürünü yaratan Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Mevlana ve Nasreddin Hoca ile ilişkilerimize. Mevlana deyince Mevlevilerin dönmesinden başka bir şey bilen var mı? Ya da Nasreddin Hoca’nın eşşeğine ters binmesinden, bir iki kısa fıkrasından başka ?  Hacı Bektaş Veli’yi kucağında  aslanlaceylanlı gösteren resimden başka ne biliyoruz.  “ Sevelim Sevilelim” demişten başka Yunus Emre için ne biliyoruz? Söylem ve öğütleri yaşamımızda mı?,

Konuşmacı yazar; “700 yılönceyaşamış  Hacı Bektaş Veli’ye bakın, Yunus Emre dönemine  bakın kadın erkek ya da insan sorunu var mı?” diye soruyor. Hatta, bence; Cumhuriyeti kuran Atatürk’e bakalım. Cumhuriyetimizin yarattığı kültürde varmı? Halkevleri’nde beraber kitap okumuş, tiyatro yapmış, konserler veren topluluklar oluşturmuşlar. Kimi öğretmen olmuş, kimi doktor, mühendis olmuş savcı olmuş. Kimi tarlada kimisi fabrıkadayaşamın her alanını paylaşmışlar.Atatürk’ün dediği gibi “Bir elmanın iki yarısı”

Ne oldu da şimdi kadın-erkek sorunumuz var?

Yanıtı net ve açık: Kültürsüzleşme ve ötekileştirme. Buna; Yabancılaşma ve Ben de deniliyor. Bence Yozlaşma, Kimliksizleşme ya da emperyalizmin kapanında…

Yazar;“Yunus Emre’yi bilinçli olarak çözmüyoruz” diyor. Şunu demek istiyor. Günümüz insanımızın kolay okuyacağı dilimize dönüştürürmüyor. Yorumlar çağdaş yorumlamadan uzak ve sadece dine hizmette kullanılıyor olması. Son olarak da tanıtım ile ilgili. Bu saydıklarım sadece Yunus Emre için değil kültürümüzü yaratan Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Nasreddin Hoca ile de ilgili. Hatta,  ta İlyada destanını yazan Homeros’a,  Ezop Masallarını yazan Frig kölesi Aısopos’a, Deli Dumrul’a kadar  hepsi için geçerli. Kısaca Anadolu Kültürünü yaratanlara sahip çıkma, yaşamımıza katma işi…

Dünya klasiklerini ciddi ciddi  okuyanlar toplumlarda niçin farklı insanlardır? Bunu düşünüp eğitim sistemimize kazandırma işimizde…