Türkiye, yıllardır süregelen terör belasından çok şey kaybetti: Evlatlar, umutlar, yıllar... Ancak bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan “Terörsüz Türkiye” Komisyonu, geleceğe dair güçlü bir umut ışığı yakıyor. Bu komisyon, sadece terörle mücadelede değil, toplumsal uzlaşıda da yeni bir sayfa açma potansiyeli taşıyor.

Elbette bu adımı yalnızca teknik bir çalışma olarak görmek eksik olur. Çünkü bu mesele, hepimizin kalbine dokunan, çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren bir mesele. Komisyonun en kıymetli yanı da burada yatıyor: Güvenlik eksenli bir söylemi, sosyal, kültürel ve toplumsal boyutlarıyla harmanlayarak ele almak.

Tam da bu noktada, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasında ortaya koyduğu üç temel ilke dikkat çekici: Şeffaflık, açıklık ve çoğulculuk. Meclis çatısı altında yürütülen çalışmaların halkın gözü önünde, milletin bilgisi dahilinde gerçekleşeceği vurgusu; artık bu sürecin kapalı kapılar ardında değil, toplumun denetiminde ilerleyeceğine dair güçlü bir işaret.

Kurtulmuş’un “Gizli ajandamız yok. Ne yapacaksak halkla birlikte yapacağız” mesajı, bu sürecin sadece siyasi değil, vicdani bir sorumlulukla yürütüleceğini de gösteriyor. En önemlisi ise komisyonun her kesimi kapsayan bir çoğulculuk anlayışıyla şekillenmesi. Farklı siyasi görüşlerin, etnik ve kültürel kimliklerin, uzmanlık alanlarının sürece dâhil edileceği bir platform hedefleniyor.

Bu anlayış, yıllardır özlemini duyduğumuz “ortak akıl” zemininin inşasında güçlü bir temel sunuyor.

Ancak bu önemli süreçte dikkat çeken bir diğer konu da, İYİ Parti’nin komisyona katılmama kararıdır. Ülkenin en yakıcı meselelerinden biri olan terörle mücadele konusunda oluşturulan bu komisyonda yer almamak, bir anlamda toplumsal sorumluluktan geri durmak anlamına gelir. Eleştirilecek hususlar olabilir, ama eleştiriyi içeriden, katkı sunarak yapmak varken dışarıdan pozisyon almak, çözüm üretmek yerine sorunu derinleştirme riskini doğurur. Bu mesele bir partinin, bir ideolojinin değil; hepimizin ortak vicdanını, ortak geleceğini ilgilendiren bir meseledir. Taşın altına elini koymayan her aktör, bu yükün büyümesine sessiz ortak olur.

Aslolan şudur: Terörle mücadele artık sadece güvenlik güçlerinin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğu olmalıdır. “Terörsüz Türkiye” hedefi, ancak milletin tüm fertlerinin gönül verdiği, samimiyetle katkı sunduğu bir yolla mümkündür.

Bugün geldiğimiz noktada, umutlu olmak için elimizde güçlü gerekçeler var. Komisyonun oluşması; Meclis’in, yani milletin iradesinin, bu meseleye sahip çıktığını gösteriyor. Bu sahiplenme, sadece bugünün değil, geleceğin de inşasında belirleyici olacaktır.

Çünkü artık yeni bir söylem, yeni bir yaklaşım zamanı. Sadece cezalandıran bir sistem değil; dinleyen, anlayan, iyileştiren bir toplumsal akıl. Bu komisyon, eğer bu anlayışı benimserse, yalnızca terörü değil, terörün beslendiği zemini de kurutacak bir yol haritası çizebilir.

Belki de ilk kez bu kadar açık bir fırsatla karşı karşıyayız. Terörsüz bir Türkiye artık sadece bir temenni değil, ortak bir hedef olabilir. Ve bu hedefe yürürken her birimizin söyleyecek sözü, atacak adımı var.

Birlikte yaşamanın, birlikte iyileşmenin mümkün olduğuna inanalım. Çünkü inandığımız şey, yarının gerçeği olabilir.