“Makarios, sadede gelsin. Türk tekliflerini kabul etsin, iki bölgeli federal sistemi tasvip etsin, gerçekçi olsun. Kendi toplumuna da bundan başka hiçbir şey olmayacağını açık dille anlatsın izah etsin. Bu adada Türklerin de yaşama hakkı olduğunu teslim etsin. Türkiye ve Türkler aleyhine kötüleme, suçlama kampanyası sürdürmekten kesinlikle vazgeçip görüşme masasına gelsin. Gerçekleri görsün. Uzun süreli mücadele edebiyatını bir kenara bıraksın. Yani samimi olsun. O zaman adil ve makul bir çözümden söz etme hakkına sahip olur.” 1975

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Kıbrıs’taki Rum siyasetçilerle bir yarış içinde olduğu anlaşılan papazların başı Bay 11. Hırisostomos’un avare kalması olanaklı olmasa da unutulmamak adına gündemde kendisine yer bulabiliyor. Bu şekilde olmadık veya olamayacak konuları gündeme taşıyor. Bu konuların gerçeklerle hiçbir ilişkisinin olmadığını da biliyor olsa bile bu huyundan vazgeçemiyor. Aynaya bakmaya fırsatı olmadığından olacak geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Türklerinin kimliklerini ve kökenlerini sorgulamaya kalkışırken boyundan büyük konuşuyordu.

Söylediği konu gerçeklere aykırı olsa bile Kıbrıs Tarihi konusunda ne kadar bilgisiz olduğunu da kanıtlıyordu. Papaz efendi Kıbrıs Türklerinin aslında Hıristiyan olduklarını daha sonra Osmanlı döneminde para karşılığı İslam dinine katıldıklarını  söylüyordu. Yalan olur da bu kadar kuyruklusunun olmadığını kaydetmek istiyoruz. Hıristiyan inancında olan kişilerin Osmanlı Yönetimine fazla vergi vermemek için İslam dinine geçtiklerine tarih ile belgeler tanıklık etmektedir.

Yakın dönem Kıbrıs tarihinde yaşananları yazmakta olduğum “BİR DEMET YAŞAM” kitabımın 2. cildin de bu konuyu ayrıntılı olarak anlattığımı belirtmek istiyorum. Anılan kitabımda Hıristiyan Rum kimliğini, adaya nerelerden geldiklerini ve kökenlerini de bulabilecektir. Papaz efendi adresini verirse kitabımı bilgi sahibi olabilmesine hizmet etmek için imzalı olarak kendisine göndereceğim. Kıbrıs Türklerine karşı yaptığı suçlama en hafif deyimi ile saygısızlıktır. Bu nedenle hepimize özür borcu olduğuna da vurgu yapmak istiyoruz. Yanıltıcı konuşmanın kimseye yararının olmadığını din adamı olarak kendisinin de iyi bildiğine inanıyoruz.

Sıklıkla yinelediğimiz gibi Kıbrıs Türklerinin umut ve barış yorgunu olduklarının altını çizdiğimiz biliniyor. Karşı tarafın dört koldan yaptıkları saldırılardan bıkan Kıbrıs Türklerinin Barıştan soğudukları belirtiliyor. Ki yapılan bir araştırmanın sonuçları bu yargıyı doğruluyor. Neden bu noktaya geldiklerine ise açıklık getirmiyor. Kıbrıs Türkleri 1960’lı yıllardan bu yana kendilerine dayatılan allanıp pullanan barış nedeni ile  “Onursuz Bir Barış” olduğu için soğumuşlardır. Kendilerine verilen sözlerin tutulmamasına koşut verilecek hakların Uluslararası Hukukun tanıdığı en üst düzeydeki “Azınlık

Hakları” yani sahte azınlık hakları olduğu gerçeği görülmeye başlandığı için barış söylemlerine kuşku ile bakıyorlar.

Kıbrıs’ta kalıcı olacağımızı sıklıkla yineliyoruz. Bundan kimsenin kuşkusunun olmadığı biliniyor. Kalıcılığımızın devamı konusunda öğretmen Arif Nihat Asya’nın uyarılarının dikkate alınması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Kıbrıs’ta da 1960’lı yıllarda öğretmenlik yapmış olan Arif Nihat Asya 18 Temmuz 1964 günü yazdığı “Kıbrıs Nasıl elden Gider” yazısının tam metnini baskı aşamasında olan Bir Demet Yaşam kitabımın 3. cildinde bulabileceksiniz. Bu yazıdan bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyoruz.

“… Kıbrıs verdiğimiz için değil fakat vermiyoruz demekten gayrı bir şey yapmadığımız için elden gider.

… Kıbrıs durup dururken elden gitmez… Coğrafyamızın dışında kalmış ırkdaşlarımızdan söz edince ‘IRKÇI’… Dindaşlarımızdan söz edince ‘GERİCİ’… Topraklarımızdan söz edince ‘TURANCI’ diye damgalandığımız için elden gider” diyerek uyarısını yapıyordu.

Bu nedenle adada kalacağımızı dost düşman herkese duyurabilmek için Ulusal Konsey’in bir an önce kurulması gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…