“Bugün ada kaynayan bir kazandır. Istırap ve sefalet ocağı haline gelmiştir. Bunun da müsebbipleri herhalde Türkiye’den başka bu işe burnunu sokanlardır” Dr. Fazıl KÜÇÜK - 1967  

Dünyada yaşananlar genel içerisinde ucu ülkeye dokunmadıktan sonra yöneticiler başta olmak üzere halkın da ilgi alanının dışına çıkıyor. Savaşların ve çatışmaların uzun zamana yayılmasının da bir nedeni oluyor. Filistin ve Ukrayna topraklarında yaşananların bu açıdan değerlendiriliyor olması olumsuzlukların durdurulmasını nerede ise olanaksız kılıyor. Uluslararası toplumun aldığı kararlara uyulmaması, suçu olmayan çocuk ve kadınların ölüm sayılarının artmasının bir nedeni oluyor. Aynı yıllarda başlatıldığı bilinen Kıbrıs ile Keşmir sorunlarının çözümsüzlüğü sürgit edilirken en azından geçici de olsa çatışmasızlık yaşanıyor.  

Ukraynalı yöneticiler cepheye gönderecek asker bulamazken askerlik yasasında değişikliğe gidilmesi çalışmalarını başlattığı belirtiliyor. Çatışan taraflara silah sattığı bilinen Amerikan yönetimi önlem almak çabası içine giriyor. Son olarak Filistin’de yaşanan saldırganlık ve vahşet karşısında silah sattığı ülkelerden savaş hukukuna uymalarını ve bu konuda ayrıca kararlara uyulmasına ve sözleşme yapılacağını açıklıyor. Bir yandan emperyal amaçlara ulaşmak için silah satılacak sonra da tam kara mizah örneği sözleşme yapılması istenecek. İyi niyetten yoksun bir istek olarak kayıtlara geçiriliyor. 

İsrail’e sıklıkla giden Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken İsrail’e ilk geldiğinde buraya Bir Amerikan Dışişleri Bakanı olarak değil bir Yahudi olarak geldim diye konuşuyordu. Bu söylemden sonra Amerikan Yönetiminin yukarıdaki açıklamayı yapıyor olması Filistinlileri yok saymak olarak okunmalıdır. Bu açıklama sonrasında uluslararası toplumun ve Arap ülkelerinin sessizliği anlaşılır olmanın ötesindedir. BM’in sıklıkla almakta olduğu çatışmaların durdurulması kararını istemesi buz üzerine yazı yazmaya koşut bir davranıştır. Kıbrıs’ta bunları acımasızca yaşadığımızın unutulmaması gerekiyor. 

Dünyayı bekleyen bir tehlikenin ırkçılık olduğunu kaydetmek gerekiyor. Son yapılan parlamento seçimlerinde Avrupa ülkelerinde ırkçı partilerin ön almaya başladıkları gerçeği ortalıklara çıkıyor. Kasım ayında Amerika’da eski Başkan Trump’un seçilmesi ile Amerika’yı benzer tehlikenin beklediğinin işaret fişekleri oluyor. Ufukta görünen o ki dünyayı yönetmekte olan ülke liderlerinin 20. Yüzyılda yaşanmış olan iki Paylaşım Savaşı ve bölgesel savaşlardan ders almadıklarının göstergesi oluyor. 

Dünya çatışma ve savaşlarla boğuşurken karşımızdaki unsurun da boş durmadan kendi halklarına korku salan açıklamalar yaparak bulundukları makamları korumak çabası içine girdiklerini söylemek olasıdır. Adadaki savaşsız ortamı gererek çatışma ve kavga ortamı yaratacak olan kim olursa olsun en büyük zararını ortamı geren veya gerenler olacağından kuşku duyulmuyor. DİSİ’nin eski başkanı Averof Neofidu yaptığı açıklamalarla ön alma çabası içinde görünüyor. Adı geçen kişi halkına korku filmi izletiyor gibi yapıyor ve “müzakerelerde yeni bir başarısızlık yaşanırsa müzakerenin sonu olur ve Rumlar için çok daha acı bir dönem olur dedikten sonra başarısızlık halinde adanın esaret altındaki parçası boğazımızda hançer olur” diyor.  

6 yıldır yapılamayan müzakere sürecinin yeniden başlatılabilmesi için Genel Sekreter Antonio Guterres’in kendisine doğrudan sorumlu olacak bir kadroyu Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünde hangi adımların atılabileceğinin belirlenmesi için görevlendirdiği biliniyor. 6 yıldır uzlaşmaya yanaşmayanlar şimdilerde müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden başlatılabilmesini istediklerini duyuruyorlar. Yeni görev almış olan kadronun işlerinin geçmiş döneme göre daha fazla zorlukla boğuşacaklarının da işaret fişeklerini göndermiş oluyorlar.  

Aradan geçen 60 yılda adada yaşanan değişimin dikkate alınarak 04 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor mu ne… 

SEVGİ ile kalınız… 






Ahmet GÖKSAN
[email protected]