Amerikalı yazar Frank Herbert’ün çok satan romanından uyarlanan "Dune: Çöl Gezegeni"nin ilk bölümünün ardından gözler ikinci bölüme çevrildi.

İlk Bölümü izlediğim zaman beni rahatsız eden şey müzik ve ara sesler olmuştu. Yerli yersiz bir anda patlayan, gürleyen sesler beni irite etmişti. Etkileyici ya da önemli sahnelerde olması gereken müzikler ve  sesler yerli yersiz olarak her yerde kullanılmış. Hatta bazen o seslerin kaotik anbiansı yüzünden karakterin ne dediğini duymakta zorlandım.

Galiba yönetmenin amacı şu yöndeydi. Konserlerde normal şartlarda dinlediğimiz ve basit gördüğümüz şarkıların müzikleri tüylerimizi diken diken edebiliyor oluşu olabilir. Konserlerin ortamı akılda kalıcı ve adrenalin doludur. Dune filminde yapılmak istenen akılda kalıcı olması ve gerilimi içimizde hissetmek için olabilir.

Yerli yersiz müziğin verilmesi de o kaosu sürekli hissettirmek bize iyi şeylerin ya da kötü şeylerin olduğunu müzik eşliğinde verilmesi olabilir.

Şayet çok aralıklı olarak bu sesler verilse çok fazla dikkat çeker ve tepkilerin hedefi olurdu.

Ben çok fazla sinemaya gittiğim için ayrıntıyı fark ettim. Çoğu sinema sever anlayabilir. İlk başta gittiğim sinema salonuyla alakalıdır diye düşündüm.

Fakat ikinci filmde de müziğin ve seslerin aynı haline rastladım. Aşırı sesten rahatsız olup etkilenen kişilerin gitmesini önermiyorum.

Filmin Konusundan kısaca bahsedecek olursak;

Gezegen, yaşanılmaz ve seyrek nüfuslu bir çöl arazisi olsa da, yaşamı uzatan ve zihinsel yetenekleri geliştiren bir ilaç olan "melanj"ın ("bahar" veya "baharat" olarak da bilinir) tek kaynağıdır.

Filmde ki mantığı kuramadığım bazı noktalar var. Buradan anlatıp spoiler vermek istemiyorum.

Melanj, sadece ilacın sağladığı bir tür çok boyutlu farkındalık ve öngörü gerektiren uzay navigasyonu için de gereklidir.

Melanj yalnızca Arrakis'te üretilebildiğinden, gezegenin kontrolü bu nedenle gıpta ile bakılan ama tehlikeli olan bir girişimdir.

Hikâye, imparatorluğun fraksiyonları Arrakis'in ve baharın kontrolü için bir mücadelede karşı karşıya gelirken siyaset, din, ekoloji, teknoloji ve insan duygularının çok katmanlı etkileşimlerini araştırır.

Seyir zevki yüksek, sürekli merakta bırakan ve heyecanlandıran harika bir yapım 21. Yüzyıl star wars u olmaya aday bir yapım olduğunu düşünüyorum.

Frank Herbert’ın kaleme aldığı ve 1965 yılında yaşamına başlayan Dune evreni, bu ilk roman haricinde Dune Mesihi (Dune Messiah, 1969), Dune Çocukları (Children of Dune, 1976), Dune’un İmparator Tanrısı (God Emperor of Dune, 1981), Dune Sapkınları (Heretics of Dune, 1984), Dune Rahibeler Meclisi (Chapterhouse: Dune, 1985) isimlerinde 6 romanı daha kapsıyor. Saga, Frank Herbert’ın oğlu Brian Herbert ve Kevin J. Anderson’ın yazdığı bölümlerle 1999’dan itibaren genişletilmeye devam etmekte.

Ne kadar ses olayı rahatsız etmiş olsada bir süre sonra bu duruma alışıyorsunuz. Lakin filmin uzun olması biraz sıkıyor ama kitapların bolluğu ve konuya eklenen ekstralarla galiba uzadıkça uzayacak bir seri olacak.

Bulut YİĞİTTEPE