Antik Yunan’ın matematik dehası Pisagor'u yalnızca sayıların gizemli dünyasına kattıklarıyla tanımak eksik olur. Zira onun zekâsı yalnız formüllerle değil, ahlakla ve adaletle de örülüdür. Bu düşüncenin sembollerinden biri ise, bugün bile bizi düşündüren bir nesne: Pisagor Bardağı.
İlk bakışta sıradan bir şarap kadehini andırır bu bardak. Ancak içine sıvıyı belirli bir seviyeye kadar koyarsanız gayet normal çalışır. Ne var ki o sınırı geçerseniz, bardakta hiç sıvı kalmaz, hepsi alt taraftaki delikten dökülür gider. Yani fazla doldurursan, her şeyini kaybedersin.
Pisagor’un bu bardağı icat etme amacı, yalnızca bir matematiksel oyun değil; derin bir felsefi mesaj taşır: “Aşırıya kaçarsan, kaybedersin.” Bu mesaj, bireysel hırslarımızdan toplumsal düzenimize kadar geniş bir yelpazede geçerli. Günümüzde tüketim kültürü, siyasi açgözlülük, bireysel doyumsuzluk gibi pek çok meselede Pisagor Bardağı’nın işaret ettiği sınır ihlal ediliyor.
İnsan neden yetinmeyi bilmez? Bardağını neden hep taşırmak ister? Pisagor’a göre ölçü ve denge sadece matematikte değil, insan yaşamında da esastır. Aksi halde sistem kendi içinde çöküşe geçer. Bugün çevresel felaketlerden ekonomik krizlere kadar birçok sorun bu denge kaybının sonucudur. Herkes biraz daha fazlasını istediği için, sonunda hepimiz boş bir bardakla kalıyoruz.
Pisagor Bardağı, küçük bir nesne ama büyük bir ayna. İçine bakınca sadece sıvıyı değil, kendi açgözlülüğümüzü, sınır tanımayan arzularımızı da görürüz. Belki de bize düşen artık bardaklarımızı değil, anlayışımızı doldurmak. Çünkü hayat sadece ne kadar çok şey biriktirdiğimizle değil, ne kadar azla mutlu olabildiğimizle anlam kazanır.
Son damla dökülmeden, durmayı öğrenmek gerek. Yoksa elimizde kalan sadece boş bir bardak olur.