İnsanlık tarihinin her döneminde hassas konuların başında hakkaniyet, güven ve barış gelir. Mazlum halkların huzuru için hakkaniyet, güven ve barış olmaza olmazların başındadır.

            Türk ulusu, katılmak zorunda kaldığı savaşları barış için yapmıştır. Bu millet, milli menfaatlerini çiğnetmemek için savaşır. Kendi toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak için başka çözüm şekli kalmadıkça savaştan yana tavır koymaz. Savaşa mecbur kaldığında da, gözünü kırpmadan barış yanlısı olarak savaşın tarafında yerini alır. Bu millet savaştığında, sömürmek için değil mağdurların hakkını korumak için savaşır. Bu millet canı pahasına bağımsızlığından ve egemenliğinden ödün vermez.

20.Yüzyılın başlarında “barış ve sulh” ün gereksinimini idrak eden Mustafa Kemal Atatürk “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini çağdaş dünyanın vazgeçilmezlerinden olduğunu görmüştür. Atatürkçülüğü karakterize eden en önemli ilkelerin başında “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi gelir. Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı bu ilke ile amaçlamıştır.

Ulusal mücadelede başarılı olmak için ulusal devlet kurmayı isteyen Atatürk, dünya barışına önem vermiştir. Bir konuşmasında “Barış ulusları refah ve saadete eriştiren en iyi bir yoldur” diyen Mustafa Kemal, bir ulusun bağımsızlığı ve özgürlüğü tehlikeye düşerse ancak o zaman savaşa girilebileceği şeklindeki görüşüyle de barış adamı olduğunu tüm dünyaya ilân etmiştir. “Büyük Nutuk”ta, Atatürk harp ve muhabereyi “Yalnız iki ulus ordusunun değil, iki ulusun bütün mevcutları maddi ve manevi güçlerinin karşı karşıya gelip birbirleri ile vuruşması demektir.” şeklinde izah etmiş. 

         Atatürk ilkelerinin en başında gelen cumhuriyet, bir devletin yönetim biçimidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhuriyet devleti olduğu 29 Ekim 1923 tarihinde tüm dünyaya ilân edildi. Böylece, Kurtuluş Savaşının sonunda Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlet olarak kuruldu. Bu devlet ulusal egemenlik ilkesi esasına dayalı, modern dünya koşullarında barış ve sulh düsturunda çağdaş demokrasiyi özümseyen temeller üzerine kurulmuştur. Bu devleti kurmanın ana esası; Türk milletini yüceltmek ve ilerletmek için akılcı, bilimci, demokratik, laik, halkçı, cumhuriyetçi ve milliyetçi bir düzene dayanır. Bu sistemin niteliğinde, evrensellik ve çağdaşlık düzeyinde bütünlük şartı vardır.

          Kurtuluş savaşıyla, Türk ulusu parçalanmışlıktan, ezilmek ve tutsak duruma düşmekten kurtulmuştur. Bu Türk devleti, yok olmaktan kurtarılmış. Nihai ilke olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kurulmuştur.

          1920 Yılının 22 Haziran günü Yunanlılar, Ege bölgesinde kapsamlı bir saldırı başlatmışlar. Bu saldırıyı İngilizlerle beraber planlayarak yapmışlardır.  Gayeleri, Türk ulusuna, direnmenin ve karşı koymanın boşuna olduğunu açık ve sert bir biçimde göstermekti. Ulusal gücü yok edip TBMM’nin otoritesini sıfırlamaktı.

Mustafa Kemal, Yunanlıların bu saldırısına karşılık tüm ulusu savaşa çağırmış. Bu çağrı, Yunan saldırısına karşın ulusal birleşmeyi ve bütünleştirmeyi kuvvetlendirmiş. Ulusal ordunun kurulmasını da çabuklaştırmıştır.

Ordumuz, Kurtuluş Savaşında ağır kayıplar vermesine rağmen temel varlığını korumasını bilmiş. Taktiksel olarak Sakarya’nın gerisine çekilmiştir. Bu durumu fırsat bilen Yunanlılar, Türk ordusunu yok etmeyi ve Ankara’ya kadar ilerlemeyi hesaplıyorlardı. Hatta Yunanlılar, Ankara’ya 50 km. kadar yaklaşmışlardı.

           Başkomutanın Türk Ordusuna verdiği taktikle “Savunma bir çizgi üzerinde değil, bir yüzey üzerinde yapılacaktır. O yüzey bütün vatan sathıdır. Vatanın her karış toprağı, yurttaş kanı ile sulanmadıkça bırakılamaz. Küçük-büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurarak savaşa devam eder. Yanlarındaki birliklerin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, onlara bağlı olmaz. Bulunduğu yerde sonuna kadar direnmeye mecburdur.” talimatını vermiştir. Bu taktiğin Dünya askerlik tarihinde çığır açışını, düşman kuvvetlerini yıpratışını ve onlara ağır kayıplar verdirilişini dünya uluslarına göstermiştir.

05 Eylül’de Yunan birliklerinin zayıf düştüğünün görülmesi üzerine, Türk birlikleri karşı saldırıya geçtiler. Sakarya’nın doğusunda, 13 Eylül itibarıyla hiç Yunanlı kalmadı. Başlangıcı ve bitişi bir buçuk ay süren Sakarya Savaşı büyük bir başarı ile Türk’ün zaferi olarak sonuçlandı. Bu savaş, tarihe de böyle geçti.

Türk milletinin her ferdi vatan toprağını kendi canından aziz bilir. Bu millet, milli şuuru yaşatıp vatansever gençliğini yetiştirdikçe hiç kimse bu milletin arasına tefrika ve fitne sokamayacaktır. Bu millet, hainlere karşı milli birliği ile milli servetini geçmişte koruduğu gibi bugünde ve gelecekte de koruyacaktır.