Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılına girdiğimiz şu günlerde , yaklaşık on yıl öncesinden günümüze kadar Dünya devletleri ile kendi ülkemizi kıyasladığımızda çok dramatik bir tablo çıkıyor önümüze.!

Toplum için olmazsa olmaz öneme sahip ;

Adalet,

Eğitim,

Ekonomi,

İnsan hakları,

Çalışma hayatı,

Basın özgürlüğü , gibi konularda  dış dünyada  endekslerin son satırı Türkiye ibaresini kullanıyorlar…

Hele bazı konularda bizden daha kötü olan neredeyse kabile devletleri var.

Örneğin ;

PİSA sonuçlarına göre okuduğunu anlamada OECD ülkelerinin ortalamalarının altındayız.

İlk beş yüz üniversite içerisinde sadece bir üniversitemiz var.

Türk pasaportu taşıyan vatandaşlarımız tam yetmiş beş ülkeye giderken vize almak zorunda. Pasaport itibarı yüksek ülkeler sıralamasında gerilerdeyiz.

Dünya piyasalarında ülkemizin kredi notu çok gerilerde yer alıyor. Yatırım fonları kredi notu yerlerde gezen ülkemize yatırım yapmaya yanaşmıyor.

Demokrasi notumuz Uganda ve Gambiya gibi ülkelerin altında.

Çalışan işçilerin hakları açısından Dünya’nın en kötü 10 ülkesi arasında yer alıyoruz.

Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye  180 ülke arasında 149’cu sırayı almış durumda…

IMF ve Dünya Bankası verilerine göre mevcut ülkeler sıralamasında enflasyonu yüksek ilk yedi ülke arasında yer alıyoruz.

AİHM’e göre en çok  insan hakları ihlallerinin yapıldığı ülkeler arasında Türkiye ön sıralarda.

Demek ki ülkede ters giden bir şeyler var.

O halde oturup bu sorunları nasıl bertaraf edebileceğimizi ortaya koyacağımız tek platform var o da SANDIK.

Çok değil yaklaşık iki hafta sonra SANDIK vatandaşın önüne konacak.

Yukarıda saydığım ülke adına olumsuz giden bunca hadisenin sorumlusunun mevcut iktidar olduğunu söyleyenler çoğunlukta olursa , iktidar değişecek ve yerine yenisi gelecek.

Yani , çözüm SANDIK’da…

Ancak geçtiğimiz hafta halen iktidarın önemli kademelerinde bulunan kimi Bakan  veya yöneticiler maalesef duymaya alışmadığımız ya da başka bir değiş ile Demokrasiyle bağdaştıramadığımız bir takım enteresan söylemlerde bulundular.

Bu ülkeye uzun yıllar hizmet etmiş , Meclis Başkanlığı , Başbakanlık gibi önemli görevlerde bulunmuş bir siyasetçi olan Binali YILDIRIM ; 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimin “işgalcilere karşı , istiklal mücadelesi” seçimi olduğunu söyledi…

Yetmedi , ülkenin Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ ; “14 Mayısın akşamı iki fotoğraftan birisiyle karşılaşacağız. Ya şampanya patlatarak bu seçimi sabaha kadar kutlayanlar olacak ,ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabbine hamd edenler olacak” dedi…

Ülkenin İçişleri Bakanı Süleyman SOYLU ise , 14 Mayıs 2023’de yapılacak olan seçim için ise “Batının siyasi darbe girişimidir” dedi…

Gördüğünüz gibi  seçim tarihi yaklaştıkça siyasi söylemler iyice bel altına kaymaya başladı.

O eskinin siyasetçilerinden alıştığımız , başka bir tabir ile siyasi üslup maalesef kaybolmuş durumda.

Oysa ülkenin demokrasi bayramı olan seçimler böylemi olmalı.?

Nezaketten uzak , birbirini karalayan , kötüleyen , kendisinden başkası olur da seçilirse ortalığın yangın yerine döneceğini ifade eden açıklamalar…

14 Mayıs seçimleri Türkiye’nin adeta bir “REJİM REFARANDURUMU” aslında.

Neyi istiyoruz , neyi istemiyoruz , ya da bizi kimin yönetmesini değil , nasıl yönetilmeyi istiyoruz bunu oylayacağız aslında…

Yaklaşık on beş gün var seçimlere. Bu on beş günde neler olacak hiç kimse bilmiyor.

Ancak yukarıda verdiğim siyasetçilerin kullandığı kirli , kutuplaştırıcı  ve kendi seçmenini konsolide etmek için kullanılan siyaset dilini gözlemlediğimizde hiç de iyi şeyler olacağı kanaatinde değilim.

Yine de siyaseti yakından takip etmeye çalışan bir vatandaş olarak , feraset sahibi Türk halkının en doğruyu bulup en iyisini seçeceğinden zerre kadar şüphem yok.

Unutmayalım,

Sandıkla gelen , sandıkla gider.!

“ HALKA  RAĞMEN  HİÇ  KİMSE , HİÇ BİR ŞEY  YA-PA-MAAAAZ…! “