Ya da nasıl başlanır, yazıdaki ilk cümleye?..

Hayatımda çok zor anlarım oldu, kaybettiğim yakınlarım, sevdiklerim de..

Elem veren haberleri de izlediğim…

Onlar üzerine kalem oynattığım yazılarım da…

İnan olsun, şu andaki çaresizliğimi hatırlamıyorum.

Ne yazacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyorum.

Klavyede hangi tuşlara basmam gerektiğini düşünüyorum. Duruyorum, duraklıyorum, beynimi yokluyorum, sinir sistemimden kumanda etmeye çalışıyorum, olmuyor!..


***


-Ne yazılır, ne söylenir kestiremiyorum.

Bir yandan önümdeki çay bardağına uzanıyorum, yardımı olur diye, öte yandan masanın üzerinde dağılmış 3-5 sigara çarpıyor gözüme, “Boş ver” diyorum. “Onlardan gelecek yardıma lanet olsun” tesellisine sığınmaktan vaz geçirmeye çalışıyorum irademi..

Bugün 3.ncü gün. Anlıyorum ki, televizyon başında duyduklarım, gördüklerim beynimi dumura uğramış halde adeta.

Toparlayamıyorum kendimi, ruhsal halimi bir türlü…

Kuzeyi, güneyi sarılmış…

Daha ilk günden ekranlarda sıkça tekrarlanan,  Anadolu coğrafyasını kuzeyden, güneye sarmalayan o kırmızıya boyanmış haritayı.

Başında ister istemez “felaket tellalı” tavrında haber sunucuları, yanında ince sobası, deprem uzmanları;

-Biliyorsunuz, burası Kuzey Anadolu fay hattı!..

Evet, biliyoruz. 1999,  17 Ağustosundan bu yana ezberlemiştik o hattı. Kalın kırmızı çizgili haliyle. Hattın Güney’e, batıya uzanan kollarını da. Elbet Marmara denizi ve bölgesinde devam eden yollarını da.

Çünkü orada 16 milyon nüfuslu koca İstanbul vardı. Yanı sıra Kocaelisi,  Sakaryası, Balıkesiri  ve daha onlarca yerleşim merkezi…

Sonra Güney’e doğru kayıyor, EGe’yi  sarıyor, kırmızıya boyanıp uzanıp gidiyordu harita..

Onu da anladık!.. Bir, bir buçuk yıl önceye rastgelen İzmir felaketiyle..

Kırmızıya boyanmış…

Belki çoğu kişi gibi, bende aynı uzunlukta, aynı kalınlıkta bir başka hattın Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da varlığına hiç mi hiç dikkat etmemiştik.

Yine yakın zamanda Elazığ depremi hatırlatır gibi olmuştu kendini, ama o kadar işte!..

Öngörülü bir-iki uzmanın “uyarmaya çalıştıklarını” anımsıyorum  şimdilerde. Hadi ben, bizler anlayamamışız uyarıları. Peki;

-Devlet nerde, devleti yönetenler?..

Onlar da mı uyarılar karşısında uyudular!..  Onlar da mı anlamadılar ; Van’dan başlayıp önce doğuya, sonra Elazığ taraflarından Güney’e yönelip, Hatay’a kadar (oradan Suriye’ye) uzanan o kalın kırmızı boyalı hattın uyarısını, tehlikenin büyüklüğünü?..

O fay hattı ki , 10 büyük ilimizi, onlarca ilçemizdeki yerleşimleri , “yerle bir edip”, vurup geçiverdi…

Bittim, yazamıyorum…

Ara veriyorum yazıya, tekrar televizyon başına.  Bıraktığımda 5 binlerde idi kayıp sayısı, döndüm yazıyorum, şimdilerde 9 binlere doğru tırmanıyor.

Beynim giderek karıncalaşıyor. Demekteler ki yayına bağlananlar, 10 şehrimizde de henüz üzerine çıkılmamış, arama-kurtarma çalışması başlatılamamış yüzlerce bina var.

İlk günden izliyorum o yığınları. Deniyor, “burası 8 kattı” binanın 20 metre yükseklikte olması lazım, moloz yığınına bakıyorum 5-6 metre. Hiç mi çimento, demir kullanılmamış..


***


Bittim!..

Beynim yanıyor…

Yazamıyorum…