Milli takımımız galip geldiğinde ya da bir sporcumuz olimpiyatlarda madalya kazandığında ülkemizin adını duyurduğuna, insanımızın yeteneğine nasıl milli duygularımızla seviniyorsak  bir yazarımız, şairimiz, ressamımız, bir sinemacımız da yurt dışında ödül aldığında aynı gururu, sevinçi yaşıyoruz. Çünkü o sanatçılarımızda dünya sanatçıları arasında ülkemiz için çaba gösteriyor, başarılı oluyorlar. Ne var ki; ülkemizde sanatçılarımız, sporcularımız kadar başarılarını duyuramıyor. Bilir bilmez insanımız “Bizde Picasso’lar, Mozart’lar niçin çıkmıyor?” yakınmasını yapıyorlar. Oysa bizim sanatçılarımız da başarılar kazanıyor. Bizim haberimiz olmuyor  ya da bir sürü karalamalarla  üstünü örtüyoruz. Örneğin, Orhan Pamuk ülkemize ilk ve tek Nobel Ödülünü getiren yazarımız olmuştu. Ölümle tehdit edilmedi mi? Aziz Nesin bizim dünyanın en önde gelen mizah yazarımızdı. Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Berk, Melih Cevdet Anday bizim  dünyaca ünlü şairlerimizdi. Yaşar Kemal 1959 yılından beri dünyanın sayılı roman yazarları arasındaydı. Daha diğer sanatlardaki sanatçılarımızı da sayabiliriz. Bir Meriç Sümer, bir Turhan Selçuk, bir Mengü Ertel…

Merve Dizdar

     Dünya sinemasının Avrupa’da üç prestejli buluşma merkezi vardır yani sinemanın olimpiyatı…. Venedik Film Festivali, Berlin Film Festivali, Cannes Film Festivalidir bunlar… “Eltiler” filmi ve “Mahsumlar Apartmanı”, “Ömer” dizilerinde tanıdığımız sinema oyuncumuz Merve Dizdar, Fransa’nın Cannes şehrinde 1946 yılından beri düzenlenen 76. Cannes Film Festivalinde  ünlü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Kuru Otlar Üstüne” filmindeki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü aldı. Bu ödülü ülkemizde ilk alan sanatçımızdı Merve Dizdar. Ülkemizde her gün kadın cinayetleri ve şiddeti yaşanıyordu ve Merve Dizdar bu tepkisini ödül konuşmasında birkaç cümlesiyle dile getirmişti. Belli bir çevre buna tepki göstererek, sanatçımızın yurt dışındaki büyük  başarısını  gölgelemek istendi. Esasında hangi sanat alanında olursa olsun, böyle büyük alan sanatçılar ödül törenlerinde ülkesindeki ve dünyadaki sorunlara değinir. Bu, o sanatçının ülkesindeki ve insanlığın sorunlarına duyarlığını göstermek kadar paylaştığıdır. Bizim hariçimizde, hiçbir ülke sanatçısını bu konuşmasını sorgulamaz.

     Dünya sinemasının merkezlerinden olan Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye, Büyük Ödül, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Kısa Film ve Fıprescı,Jüri Ödülü diye  8 ödülleri vardır.

     Cannes Film Festivali’nde Türk Sineması  ilk ödülünü 1982 yılında Yılmaz Güney “Yol” filmiyle “Altın Palmiye” ödülünü ülkemize getirmişti.  Yılmaz Güney’den sonra ikinci ödülü 1995 yılında Nuri Bilge Ceylan “Koza” filmiyle Kısa Film Ödülü almıştı.Ondan sonra 2003 yılında  festivalin 56.sında Mehmet Emin Toprak ve Muzaffer Özdemir  En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü paylaşmışlardı. Nuri Bilge Ceylan 2006 yılında Fıprescı ödülünü, “Üç Maymun” filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü,  2011 yılında “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle Jüri Büyük Ödülünü, 2014 yılında da “Kış Uykusu” filmiyle Altın Palmiye ödüllerini almıştı. Cannes Film Festivali’nde ödül alan bir sinemacımız da Fatih Akın, o da 2007 yılında “Yaşamın Kıyısında” filmiyle  En İyi Senaryo Ödülü almıştı.

     Merve Dizdar’ın ödülü ile Nuri Bilge Ceylan’da “Kuru Otlar Üstüne” filmi 21 film arasında ödül almış oldu. Dünya sinema yazarları ve eleştirmenlerinin  Merve Dizdar için yorumlarına baktığımızda “Sinema eğitimi almış, rollerini doğal haliyle  oynadığının üzerinde durmuşlar.

     Merve Dizdar 1986 İzmir doğumlu, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü mezunu.  İlk filmi 2012 yılında gösterime giren “Bir Ses Böler Geceyi”. Diğer filmleri; Kavak Yelleri, Geniş Aile, Bir Yastıkta, Doksanlar ve Çılgın Dersane Üniversite,  Beş Kardeş, Eltiler, Kar ve Ayı filmleri ve Mahsumlar Apartmanı, Ömer dizilerinde yer aldı.Cannes’deki bu ödülünden önce 2022 yılında  Antalya Altın Portakal Film Festivalinde “ Kar ve Ayı” filmindeki rolüyle  “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü almıştı.

     Merve Dizdar bize gurur verici sevinç yaşattı. Onunla, başarısı ve yeteneğiyle övünmeliyiz.



Erdinç Özkan “Yunus Emre - Anlat Beni”

     Bizim kuşak yani 1970’ler, tiyatrocu Erdinç Özkan’ı iyi tanır. Çünkü, 1960’larda  Yılmaz Büyükerşen’lerin Eskişehir’de tiyatroyu başlattıkları “Eskişehir Belediye Tiyatrosu” vardı. 1965 yılında kapatıldı. Tiyatro ile tanışan iyi bir tiyatro seyircisi yaratılmıştı ve o seyirci yapayalnız kalmıştı. İşte o dönemden sonra 1970’lerin başında , cephesinde maskların olduğu Eskişehir’in ilk özel tiyatrosu  olan “Ar Tiyatrosu” açıldı. İşte o tiyatronun  kurucusu, yönetmeni, oyuncusu, her şeyi Erdinç Özkan’dı. Peşpeşe bir çok oyunlar sahneliyerek Eskişehir’de tiyatro’da yeni bir dönem başlatmıştı. Bir ara görünmedi, sonra sinemada adını görmeye başladık 1991 yılında Atıf Yılmaz’ın “Safiyedir Kızın Adı” dizisinde 1994 yılında “Kurtuluş” filminde ve yine Atıf Yılmaz’ın yönettiği Tarık Akan, Türkan Şoray ile “Bedel” filmlerinde gördük onu. Eskişehir Sanat Derneği bu ustaya 2016 yılında “Tiyatroya Emek Ödülü” verdi. Yılların bilgisini taşıyan Erdinç Özkan 2017 yılında kalemi eline aldı ve ilk kitabı oyun-roman türündeki “Oyun Başlıyor” u yazdı. Bir yıl sonra da, 2018 yılında “Yunus Emre - Anlat Beni” kitabı yayınlandı.  “Yunus Emre - Anlat Beni” Yunus Emre’yi araştırmış, ciddi bilgiler peşinde olmuş hem araştırma kitabı, hem de tiyatral anlatı yani oyun kitab idi ve  2018 yılında  Eskişehir Sanat Derneği bu kitaba “2018 Yunus Emre Araştırma Ödülü” verdi. İlk sahnelenmesi de 2019 yılında Odunpazarı Kent Konseyi-Eldem Kültür Sanat Vakıfı (EKSAV) adına yapılmıştı. İkinci kez geçtiğimiz gün Büyükşehir Taşbaşı Kültür Merkezi’nde Eskişehir Sanat Derneği adına sahnelendi. Erdinç Özkan yazdığı tek perdelik bu tiyatral anlatısı  “Yunus Emre - Anlat Beni” de Yunus Emre ile ilgili bildiklerimizi, daha çok yüzyıllar içerisinde yakıştırarak kurgulanmış söylencelerle tanıtılan ve bunun üzerine romanlar, oyunlar yazılan Yunus Emre’yi  sorgulayarak  gerçek Yunus Emre’yi aradığını sergiledi. Örneğin; Yunus Emre’nin Hacı Bektaş Veli’ye  gitmediği, Tapduk Emre’nin dergahina odun taşıması ve iki çocuğu olan Yunus Emre’nin  Taptuk’un kızına platonik aşık gibi yakıştırmaları  sorgulamasıyla seyirci üzerinde  büyük düşünmeler yarattığına şahit olduk. Erdinç Özkan  anlatılanlardaki Yunus Emre değili gösterdi bu tek perdelik sahnelediği anlatısında…

Erdinç Özkan

     Son yıllarda Yunus Emre için onlarca roman ve oyun, hatta binlere varan şiir yazılmış olması esasında sevindirici değil. Yunus Emre’nin  kimliğinin yozlaştırılması olduğunu görüyoruz. Öyle ki; Cahit Öztelli, yayınlanmış Yunus Emre kitabında “Yunus Emre,  Karaman devleti sınırları içinde doğup yaşamış bir halk ozanıdır. Bilge bir şeyh olan Yunus Toroslarda, Bulgar dağında yaşayan Türkmenlerin önderi durumundadır. Bir halk odaklanmasına katıldığı için Karaman’da idam edilmiştir” diyor. Milli Eğitim Bakanlığının Talim Terbiye Kurulunda bulunmuş Ahmet Efe adlı yazar  da yazdığı Yunus Emre romanında.  “Bir  eline Kuran, öbür elinde Osman Gazi’nin kılıçı, cenabı hak diyerek” din adına savaşan savaşçı olarak anlatıyor. Nihat Atsız da bir yazısında:  “Yunus Emre’nin fikirleri Türk milletini zehirlemiş onu uyutmuştur. Türk milletine bir dirensizlik felsefesi telkin etmeye çalışmıştır.” diye yazmış. Onun için ciddi, iyi araştırmacılara ihtiyaçımız var. Erdinç Özkan bunlardan biri…