İki gün önceki son yazım. Yani 6 Mart Pazartesi günkü yazımın başlığı, yukarıda vurguladığım gibi “Masadaki hasar”  baş notu şeklindeydi!

Arkadaşım, kardeşim Bülent Özyazıcı yazı kendisine ulaşınca aradı telefonla;

“-Hüsnü abi, yazının başlığını değiştireceğim, biraz da yumuşatacağım!..

Der demez anladım niyetini!.. “Elbet” dedim;

“- Yetkilisin başlığı değiştirmekte. Yumuşat bakalım, nasıl yumuşatacağını görelim!”

Bunları söylerken gülümsediğimi hatırlıyorum.

Ertesi gün gördüm ki başlık değişmiş, “yumuşatmak”  adına pek dokunmamış içeriğine.

O gün izlenen gelişmeleri dakika, dakika izlerken ve akşamında “ulaşılan sonucu” gördüğümde, yüz hatlarımın yeni bir “gülümsemeyi” yansıttığını fark ettim. “Vay canına” dedim içimden;

-Demek ki Bülent, siyasette 24 saatin ne kadar önemli olduğunu unutmamış!..




Siyasette olmaz, olmaz!

Gerçi o süreç 24 değil, tam anlamıyla 48 saati kapsıyordu ama ne fark eder. 24 saat bir metaforu anlatmak için söylenmiş değil miydi?

Sayın Akşener 2 Martta yapılan 6 masada hazırlanan “elastiki” bildiriyi imzalamış, genel merkezine yönelmişti.  Gece boyunca kurmaylarıyla, kimi milletvekili arkadaşlarıyla , ertesi günün ilk saatlerine süren toplantılar, görüş alışverişlerinde bulunmuştu. Sabahın ilk saatlerinde şu mesaj iletildi kamuoyuna.

-Genel Başkanımız Genel İdare Kurulunu toplayacak, ardından da basına açık açıklamalarda bulunacak.

Yanılmıyorsam saat 14.00’de bütün siyaset ve kamuoyu bu konuya, Meral hanımın söyleyeceklerine odaklanmıştı televizyonların başında.

Çok sert ifadeler kullandı Meral Akşener. (Ki kendisi ilk kez katıldığı bir televizyon programında “evet sertti, öyle olması gerekiyordu) ifadesiyle açıklayacaktı nedenini.





Formül bulunuyor

İşte o sert söyleminden sonra harekete geçti siyaset mekanizması. Elbet, öncelikle masanın kalan 5 üyesi, önceden kararlaştırılan 6 Mart Pazartesi günü bir araya gelme ve adayı açıklama kararlılığıyla… Bu noktada şu soru dillendirilmeye başlandı;

-Meral hanım toplantıya katılacak mıydı?

İYİ Partinin kimi kurmayları, yöneticileri ve sözcülerinin beyanları sıralanmaya başladı. Bazıları “hayır katılmayacak” derken, kimileri “neden olmasın” anlamında mesajlar verilecekti.

Bunun sonrasında Cumartesi gününden başlayarak liderler arasında “telefon diplomasisi” diyebileceğimiz trafik başladı. Partilerin üst düzey yöneticileri de bir yandan “Akşener’i tatmin edecek formül arayışlarına giriştiler. Formül bulundu;

“-Beş partinin liderlerinin yanı sıra (ihtiyaç halinde) İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş da CB Yardımcısı olacaktı.”

Formül bu ikisi tarafından Meral hanıma iletildi ve “ikna” edildi. Sonuç kamuoyunda da tatmin edici bulundu ve de;

-Millet derin bir ohhh çekti!.





Formülün kendisi, Kılıçdaroğlu!

Şu sıralar yazar-çizer takımı, TV yorumcuları formülün kim tarafından bulunup çözüme giden yolun belirlendiğini tartışıyor. Kimilerine göre Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, bazılarına göre de iki Büyükşehir Başkanı veya CHP ekibiyle birlikte Özgür Özel!..  Beklenen sonuca ulaşıldı ya, ne önemi var!.. Sonucun en önemli katkısı;

“-Siyasette yeni bir birlikte düşünme, krize anında çözüm bulma kültürünün oluşması…”

Bunlarla birlikte bana göre en önemli formül;

-Cumhurbaşkanı adayı bizzat Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisi. 

Bu gerçek daha çok konuşulup tartışılacak kuşkusuz. “Bay Kemal’in” altı ayı aşkın bir süredir ortaya koyduğu hoşgörüsü, birleştirici yapısı ve iradesi olmasa mümkün müydü?

-Vatana, millete hayırlı olsun!..