Her iki taraf (Millet ve Devlet İttifakları) için de “sıkıştırılmış “ bir seçim günü nihayet kesinleşti. Yani neredeyse bir yılı aşkın süredir tartışılan seçim tarihi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamasından sonra belli oldu,

-14 Mayıs’ın Pazarı!,,

Sayın Erdoğan bu tarihi daha önce de dillendirilmişti ama, araya gerçekten “büyük felaket” 6 Şubat depreminden sonra “acaba zamanında (18 Haziran) olur mu” beklentisi söylenmeye başlandı. Gerçekleşmedi beklenti, Erdoğan’ın kafasındaki tarih nihayet resmen açıklandı,

Bazı “siyaset bilimcilerinin” yorumlarına bakılırsa, seçimleri 1 ay öne almasındaki beklentisi şuna dayanıyor;

1-Çok partili ikinci seçimde, (ilki 1946) 14 Mayıs 1950 tarihinde Demokrat Parti’nin CHP’yi yenerek iktidara gelmesi. Böylelikle 27 Mayıs sonrası idam edilen Başvekil Adnan Menderes adı kullanılacak, seçmen duyguları bu yolla okşanmış, tahrik edilmiş olacak!..

2- Bu tarihten 1 hafta kadar önce de Ramazan Ayı başlıyor. Böylece de halkın dini duygularının yoğun yaşandığı süreçte bu yolla “seçmene ulaşmak” daha kolay olacak!..

Ramazan’ın ardı malum, Bayram. Bu süreçte de; artık kesede ne kalmışsa bolca “bahşiş” dağıtılırsa, seçmen tamamdır!

Öyle mi olacak. İki yıldır krizlerle boğuşan halk tüm bu ve benzerlerine kanacak mı, göreceğiz.




Milletin keyfi yerinde.

Gelelim diğer cepheye, Millet İttifakına…

Artık biliniyor, yaşanan Akşener krizi. Son yazıda bunu irdelemiş, “Hızla aşıldı” demiştik. O dört günlük krizin sürecini de an be an “heyecanlı bir film” izler gibi izlemiştik.

-Nasıl son bulacak!..

Eee, “iyi bitti” işte! Ardından 6’lının liderleri anında meydanlara indiler. Önceki gün mesela;

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, beraberinde partisinin bazı kurmayları ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş olduğu halde Malatya’daydı.  Kemal Bey, günün gecesini de bir ilçesinde deprem çadırında geçirdi.

İYİ Parti Lideri Meral Hanım da, depremde en ağır hasarı gören Hatay’daydı. Onun refakatçisi de İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu idi.

Diğer liderler de seçim sürecini muhalefet destekçisi televizyon kanallarında. Sabah ya da akşam programlarında söyleşilere katılarak, açıklamalarda bulunarak. Anladığım, onlar da bundan sonra afet bölgesi içinde kalan illeri boş bırakmayacaklar.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki seçim çalışmalarının ağırlık merkezini deprem ve deprem bölgesi oluşturacak. Her iki taraftan da türlü-çeşitli vaatler dinleyeceğiz. Yaraların sarılması anlamında.




Bir gün Nasreddin Hoca!..

Bu da doğaldır kuşkusuz. Öyle dombaralı-mombaralı, şarkılı- türkülü mitingler beklemeyelim. Sonlara doğru olacaksa da ölçü kaçırılmayacak. Yukarıda değindiğim gibi, kaçarsa da;

-Seçim vaatlerinin endazesi kaçacak!..


***


Dünyaca ünlü, felsefesini mizah ile ortaya koyan Nasreddin Hocamız var. Hele de bizim toplumumuz çok sever Hocayı. “Bir gün Nasreddin Hoca!” girişi ile fıkralarından birini başlar anlatmaya. Olaylara, yaşananlara öylesine güzel adapte eder ki;

-Sanırsınız Hoca’nın yüzlerce yıl ötesinden torunu!..

Onlardan birini Rahmi Turan’ın köşesinde okudum;

Hoca bir gün kasabanın pazarında eşeğini kaybeder. Arasa da bulamaz. Hemen bir tellal çıkarır;

“-Hey ahali, Hocamızın eşeğe kaybolmuştur. Bulup getirene hocamız eşeğini yularıyla, semeriyle, hatta üzerinki heybenin içindekilerle verecektir.”

Tellalı duyan yanındakiler şaşkınlıkla sorarlar;

“-Hocam bu ne iştir? Madem eşeği bulana vereceksin, niye aratıyorsun?”

Hoca hınzırca güler bıyık altından;

“-Siz kaybolan eşeğin bulunmasının keyfini bilemezsiniz ki?”


***


Eh, anlamışsınızdır gayri.  Rahmi Turan’ın fıkrayı hangi olay nedeniyle sütununa taşıdığını…