Hz. Eyüp’le şeytanın nasıl uğraştığını ve bu uğraşılar sonucu Eyüp’ün çektiği sıkıntıları önceki yazılarımda anlattım. Bilinip de görünmeyen düşman şeytanın Eyüp’le niçin uğraştığını da belirttim. İnsanın başına gelenler ya kişinin imtihanı ya da yaptıklarının karşılığıdır demiştim. İnsan iyi ya da kötü ile imtihan olur. İnsanın iyi hâl üzere olduğunda mükâfata nail olacağı ve kötülük tarafı olduğunda da cezaya çarpılacağı kitabı kadimde bildiriliyor. Durum böyle olunca insan iradesinde serbest bırakılmış.

İnsanın bu dünyadan öbür âleme gidişinde iki seçenekli yol var. Bu iki yoldan birincisi kir ve pislik dolu yol. Diğeri ise aydınlık ve erdemliklerin olduğu yol. Bu yolların hangisinden gideceği kişinin tercihine bağlanmış. İnsanın imtihanı bu iki yoldan hangisini tercihi ile alâkalıdır. Hükümranlığı kendi elinde bulunduran Allah, Mülk suresinde: “O hanginizin daha güzel ameller yapacağını imtihan için ölümü ve hayatı yaratandır. O mutlak güç sabidir. Çok bağışlayandır.” buyuruyor. İnsanın yatılış gayesi imtihandır. Kazanan zafere ulaşır. Kaybeden hezimete uğrar.

            Şeytan ile Eyüp’ün mücadelesinde; Hz. Eyüp imtihanı kazanmış şeytan ise hezimete uğramıştır. Mesele zafere erişmekse Hz. Eyüp’ün eylem ve söylemleri doğrultusunda yol kat etmeli… Değilse kişi hezimetine yansın! Hz. Eyüp’ün yolu esenlik ve zafer kazanma yoludur. Hz. Eyüp’ün yaşantısı haklarla alâkalı düzgün olduğundan şeytan onun bu davranışına karşı tahammülsüz. Hz. Eyüp, toplumsal yaşamda adalet ve hakkaniyeti önemsiyor. Toplumun huzurlu ve güvenli yaşamını sağlamaya gayret gösteriyor.  

Hz. Eyüp aile efradı fazla olan sağlıklı ve varlıklı bir kişi. Onun başına gelen sıkıntıları gayret, feraset, fetanet, dirayet, sabır, şükür ve dua ile atlattığını anlatmıştık. Hz. Eyüp’ün başına gelen sıkıntıların öncelikle mal varlığı, sonra aile efradı ve daha sonra da sağlığı ile alâkasını belirtmiştik. İnsan canı, aklı, malı, inancı ve nesli ile imtihan olur. Bu imtihan insanın karşısına servet, şöhret ve şehvet hazzıyla karşısına çıkar. Hz. Eyüp’ün karşısına çıkan düşman herhangi bir insan değil. Onun düşmanı cin taifesinden İblis denen şeytan. Günümüz toplumunda dahi etrafa şer aşılayan kötü niyetli karakterler “İblis” lakabıyla anılırlar.

İblis, Hz. Eyüp’ü yanıltıp aldatamadıkça kahrolmuş. Hz. Eyüp’ün başına yağan bela ile sıkıntılara karşı sabır ve şükrünü gördükçe başka hilelere kalkışmış. Hz. Eyüp’ü Allah’a olan tevekkül ve teslimiyetinde mağlup edemedikçe Allah’tan, Hz. Eyüp’e daha ağır bir musibet vermesini dilemiş. Her şeyin evvel ve ahirini bilen Allah, şeytanın Eyüp’ü mağlup edemeyeceğini bilmez mi? Cenab-ı Mevlâ, İblis’in Eyüp Peygambere Allah’ı unutturamadığında başta cinler, melekler, insanlar ve tüm âlemlere karşı onun sabır ve şükründen dolayı övünmüş. 

Hz. Eyüp’ün sıkıntılara Allah’ın takdirine rıza ve sabırla göğüs gerdiğini işlemiştik. Yitirdiği varlıklarını tekrar ziyadesiyle kavuşmasını da gayret, şükür ve dua ile elde ettiğini zikretmiştik. Neticede, Hz. Eyüp ilahi imtihanı kazanmış. Eyüp Peygamberin başına gelenler kendi yaptıklarının karşılığı olmayıp Rahmani imtihandan dolayıdır. Deyip, Hz. Eyüp kıssasını sonlandıralım. Şuayp Peygamberin kıssasını anlatıma geçelim.

            Şuayb Peygamber, Medyen halkının peygamberidir. Medyen, Hz. İbrahim’in oğludur. Hz. Şuayb, Hz. İbrahim’in beşinci göbekten torunudur. Şuayp Peygamberin babasının adı da Medyen’dir. Hz. Şuayb’e, Şuayb isminin verilmesine neden aşk yolunda bir bölüm veya bir şube anlamında olmasıdır. Allah, Hz. Şuayb’e peygamberlik vereceği zaman Cebrail’i ona gönderdi.  Hz. Şuayb, Cebrail’i görünce:

-Sen, ne güzel bir varlıksın. Sen de kimsin? dedi. Cebrail’de, ona:

-Ben, sana, Allah’ın bir elçisi olarak geldim. Putperest  Medyen  kavmini Allah’ın tevhid inancına davet et. Allah, seni, Allah’a kulluk etmelerine davet için onlara peygamber olarak görevlendirdi. Bu görevi sana tebliğ etmek üzere de beni gönderdi. Onları, küfürlerinden vaz geçirmen ve Allah’ın azabıyla korkutman için emir buyurdu.

Bir topluluğa bilmeyenler öğretmeye başladığında o toplum başına geleceklere yansın. Bilmeyenler bir topluma yön vermeye kalkıştığında eğriler doğru ve doğrular da eğri olur.

Medyen halkı, azıtmış kişilerdi. Hakkaniyete riayet etmiyorlar. Mazlumların mağdur olduğu topluluktu.  Allah’ın adalet ve azabını unutmuşlar. Ölçü ve tartıda ayarı bozmuşlardı. Ölçü ve tartıyı doğru ve düzgün yapmak yerine hile hüner olmuştu. Haksızlıklar hat safhaya ulaşmış. Mazlumlar zulüm görür olmuş. Bozgunculuk zirve yapmış. Fitne çıkarmak itibarlı olmuştu. Allah, Enam suresi ayet 152’de: “…Ölçü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. Birisi hakkında konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa adil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Allah bunları size öğüt alasınız diye emretti.”  buyuruyor. Devam edecek!