Allah’ım! Beni, zikrin ile fikrinden mahrum bırakma diyen Hz. Eyüp’ün korkusu; Allah’ın zikri ile fikrinden geri kalmaktır.  Onun, bu yakarışı üzerine Allah buyurdu:

-Diline yapışan kurdu suya at ve kalbine yapışan kurdu da karaya at!

Hz. Eyüp’ün dilinden koparıp suya attığı kurt “sülük” ve kalbinden koparıp karaya attığı kurt “arı” oldu. İkisi de, insanlara şifa kaynağı oldu. Hz. Eyüp:

-Ya Rab! Etrafımda olanlar bile benden uzaklaştı. Bana verdiğin belâları dağlara yüklesen dağlar dahi dayanamaz. Deyip ağladı ve Allah’a yalvardı. Allah-u Teâlâ:

-Ey Eyüp, yarattığım gökler ve yerlerin enlem ve boylamlarını biliyor musun? Gökten yere inen yağmur miktarını biliyor musun?  Gördüğün gökleri ben yarattım. Onu direksiz durduran da benim. Güneşi, ayı ve insanları yarattım. Yaratıklarımın sayısını bir ben bilirim. Sen, her canlıyı öldürüp dirilteceğim günü bilir misin?

Arş’ı, Levh’i ve Kürsi’yi yaratan kim? Bunların büyüklüklerini bilir misin? Rahmet ve azap hazinelerimi, cennettin ile cehennemin derecelerini, ömür ve rızık miktarlarını bilir misin? Hz. Eyüp:

-Allah’ım, bana verdiğin belâlar beni aciz ve çaresiz duruma düşürdü. Gücüm zayıfladı. Dilim tutuldu. Aklım gitmek üzere... Sen, her şeye kadirsin. Hiçbir şeyden aciz değilsin! Senin için gizli ve bilinmeyen hiç bir şey yoktur. Ben, şaşkınlığımdan böyle konuşuyorum. Beni bağışla, esirge ve koru. Tövbe ediyorum. Sana sığınıyorum.

Allah’ım, gariplerin meskeni yok. Yoksulun refahı yok. Öksüzün kimsesi yok. Dul kadının kocası yok. Bunların her birinin birer eksiği var. Her biri birer mağdur… Bunların hepsini bende topladın.

Allah’ım ihsanda bulunursan sana şükrederim. Azap edersen sabrederim. Ferman senindir. Beni, fazlınla koru. Allah-u Teâlâ buyurdu:

-Ey Eyüp, seni esirgedim ve bağışladım. Bütün mal, mülk ve ehlini sana geri verdim. İade ettim. Senin bu imtihanın senden sonra gelenlere ders olsun! Belâ ile imtihan ettiğimi mükâfatlandırırım.

Bir Cuma günü Cebrail, Hz. Eyüp’e geldi ve dedi:

-Ey Eyüp, Allah’ın izniyle ayağa kalk ve ayaklarınla yere vur.

Hz. Eyüp yere vurunca baldan tatlı, sütten ak biri sıcak ve diğeri soğuk iki pınar fışkırdı. Cebrail dedi:

-Yerden fışkıran bu pınarların birinden iç. Diğerinden yıkan deyip Cennetten getirdiği elbiseyi giydirdi. Yine Cennetten getirdiği ayvayı da yedirdi. Böylece Hz. Eyüp, Allah’ın izniyle sağlığına kavuştu ve güzelleşti.  Allah-u Teâlâ:

-Benim, rahmetim gazabımı geçti. Senin, Bana olan samimiyet, ihlas ve sadakatin tamdır. Bu nedenle senden belâları kaldırdım.

İyi bil ki, benim emirlerim dışına çıkılmaz. Milletine dön. Onları doğru yola davet et! Günahlarından tövbe etmelerini söyle. Tövbe etmezlerse azabımı onlara bildir.

Hz. Eyüp’ün hastalığının süresi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir taraftan öbür tarafa dönemeyecek halde çöplüklerde yattığı nakledilir. Bizim için ders ve ibret alınacak yönü önemlidir.

Hz. Eyüp, sağlığına kavuşur kavuşmaz kalktı ve namaz kıldı. Eşine vuracağı yüz değneğin yeminini unutmayan Hz. Eyüp, hanımına yüz değnek vurmak isteyince Allah-u Teâlâ:

-Ya Eyüp, yüz tane buğday sapını birleştir ve onlarla bir kere vur. Bu suretle yeminin yerine gelmiş olsun! Hz. Eyüp’te öyle yaptı. Allah-u Teâlâ, Hz. Eyüp’e sıhhatini, servetini ve ehlini iade ettikten sonra gökten altın çekirgeler yağdırdı. Hz. Eyüp eteğini açıp bunları toplamak isteyince Allah-u Teâlâ:

-Ya Eyüp, hâlâ doymadın mı? Buyurunca, Hz. Eyüp dedi:

-Ya Rab, Senin rahmetine doyulur mu? Devam edecek!