Çok çekti bu ülkenin insanları toplumsal kutuplaştırmalardan. İnsanların ayrışmaları için hemen hemen diyebilirim ki her türlü uygun zemin  mevcut Türkiye’de.

Tarihin tozlu raflarına bir göz atarsanız bir çok  vaka ile karşılaşırsınız ayrışma , kutuplaşma , ötekileştirme üzerine.

O kadar çok yumuşak karnımız var ki ;

Politik açıdan ayrıştırmak istiyorsanız sağcı ve solcu,

Mezhep  açısından toplumu yaralamak  istiyorsanız Alevi ve Sunni,

Spor açısından parçalamak isteyene Fenerbahçeli ve Galatasaraylı,

Irkçılık üzerine bölmek isteyene Türk ve Kürt,

İnanç ile ilgili dinamit koymak isteyene başı açık ve başı kapalı,

Rejim üzerinden ötekileştirmek için laik ve anti-laiklik gibi kavramları kaşımanız yeterde artar  toplumu ayrıştırmak için…

Yıllarca kaşıdıkça kaşıdılar iyileştirmeye çalıştığımız yaralarımızı o hain emperyalist güçler.

Her defasında tam iyileşiyoruz derken hep tazelendi yaralarımız.

 Kendi yaralarımızı kendimiz sarmamız gerekirken maalesef siyasetçilerimizin de bilerek ya da bilmeyerek kaşımaları , yaralarımızı daha da derinleştirdi.

Toplum tam bir araya gelip kendi yaralarını pansuman edecekken hep daha da ayrıştık.

Ayrıştırıldık.

Ötekileştirildik.

Sanki bir tarafa ait olmak zorundaymışız gibi zorlandık hep.

Bitaraf olan Bertaraf olur düşüncesini yerleştirdiler zihinlerimize…

Ta ki altı şubat gecesi saat 04:17’ye kadar…

Büyük bir felakete uyandı ülkemin insanları.

Bu büyük felaket ile ülkemin insanları aynı zamanda büyük bir umuda da uyandı aslında.

Yıllarca siyasetin ve siyasetçilerin bizlere dayattığı taraf olma hissiyatı , bu büyük felaket ile birlikte yerini tekrar ulus olma , toplum olma , birlik olma hissiyatına dönüştü.

Deprem felaketi ile birlikte ortaya çıkan bu toplum refleksi kaybettiğimiz bazı duygularımızı da tekrar bizlere hatırlattı.

Birbirimizin kimliğine bakmadan , Kahramanmaraş’ta enkaz altında kalanın  hangi mezhepten olduğuna , Hatay’da göçük altında kalan vatandaşımızın hangi partiye oy verdiğine , Gaziantep’te yardım bekleyen vatandaşımızın Türk mü ya da Suriyeli mi veya Kürt mü olduğuna , ya da başı açık veya kapalı , Müslüman mı , Hıristiyan mı , Arap mı , zengin mi , fakir mi olduğuna bakmadan , gencinden yaşlısına , işçisinden köylüsüne , yardımlarına koştu bu halk Edirne’sinden Kars’ına , Muğla’sından , Hakkari’sine…

Tek bir amacı vardı hepsinin de.

Aman bu ülke enkaz altında kalmasın dedi hepsi de aynı refleks ile.

Siyasetin bizlere dayattığı bu umutsuzluk ,  başımıza gelen bu felaket ile tekrar insan olduğumuzu , tekrar birlikte olmamız gerçeğini hatırlattı bizlere.

Belki toprak altındaki fay hatlarının kırılması ile on binlerce canımızı yitirdik ancak , aynı zamanda  siyasetin yıllarca bizlere dayattığı kutuplaşmanın da  fay hatlarının kırıldığına şahit olduk.

Televizyonlarda ülkücü bıyıklı bir vatandaşımızın “Yıllarca terörist dediklerimiz bizlerin yardımına koşarken , bizden dediğimiz kişiler kıllarını bile kıpırdatmadılar” diyerek bu kutuplaşmanın fay hattının kırılmasına en büyük örnektir aslında.

Ya da kulağında küpe , saçları arkadan at kuyruğu ile bağlanmış ve kendilerini GEZİ olayları  veya LGBT yürüyüşlerinde görmeye alıştığımız bir delikanlıyı , enkazın altından küçük bir çocuğumuzu kurtarmaya çalışırken kendi canını hiçe sayarak o yıkıntıların arasına girmesi ayrışmanın fay hatlarının kırıldığının işaretidir.

Adıyaman meydanında , yıkılan  Malatya şire pazarının önünde , ya da Hatay-Samandağı  Atatürk bulvarında depremzedelere bir sıcak çorba  veya  ekmek dağıtan , onların çöplerini elleriyle toplayan  ve yıllarca sırf mensubu bulunduğu parti üzerinden yaftalanan Ahmet Şık’ın , Ermeni diyerek ötekileştirilmeye çalışılan Garo Paylan’ın gece gündüz demeden insanların  yardımlarına  koşmaları kutuplaşmanın fay hatlarının kırıldığının başka bir işaretidir.

Yıllarca savaştan kaçarak çaresizlikten ülkemize sığınan düzensiz göçmenlerden birisi olan Suriyeli üniversite öğrencisi olan Mahmud El OSMAN’ın gözünü bile kırpmadan enkazın altından vatandaşlarımız Dürdane AYDIN ve eşini sağ olarak kurtardıktan sonra çevredeki halk tarafından göz yaşları ile sevgi yumağına çevrilerek beraberce sevinmeleridir ötekileştirmeye dair fay hattının kırılmasının işareti…

Bu felakette gördük ki , bir tarafta HDP seçmenleri , bir tarafta İYİ Parti , CHP , AK Parti veya MHP seçmenleri büyük bir dayanışma örneği göstererek depremin açtığı yaraları sarmaya çalışıyorlar.

Bu deprem felaketi bizlere, mesele ülkemiz olduğunda, kimliğine, mezhebine, inancına, oy verdiği partiye, ırkına, yaşam tarzına bakmamayı becerebildiğimizi gösterdi.

Bu deprem bize bir başka büyük gerçeğin eksikliğini de gösterdi. O da bu tür deprem ya da buna benzer felaketlerde toplumsal birlikteliğimiz sağlayacak siyasetin olmaması.

Demek ki biz istediğimizde bütün farklılıklarımıza rağmen bir araya gelebiliyormuşuz.

Yeter ki bizleri kutuplaştırıp , ayrıştıran siyasetçilerimiz ;

GÖLGE  ETMESİNLER , BAŞKA  İHSAN  İSTEMEYİZ  ONLARDAN…!