Yunus Emre için yeni kitap:

Gel Dosta Gidelim Gönül

“Gel Dosta Gidelim Gönül”

    Yunus Emre konusu konuşulduğunda, Yunus’un  kimliğinden önce, ne dediğinden önce, ilk soru; “Mezarıher yerde var, hangisi?” Böyle olunca Yunus Emre’yi konuşamıyorsunuz bile… Hatta ONESCO 1956 yılından beri bizden üç kez Yunus’un kimliğini, yaşadığı tarihleri ve mezarını netleştirmemizi istiyor. Dünya da hiç kimseye ikinci kez “Yıl” verilmezken Üç kez Yunus Emre Yılı ilan edilmesi de bundan. Oysa biz “Yunus Emre Sevgi Yılı”(1991), “Yunus Emre Türk Dili Edebiyatı Yılı”(2021) diye konuyu başka yöne çekerek, Yunus Emre ile ilgili konuların üzerini örtmeye çalışıyoruz..

     Yunus Emre, ölümünden yaklaşık 600 yıl sonra Prof. Fuat Köprülü tarafından edebiyat bilimi ile ele alınıp günümüze taşıyıp, insanlığa sunulması için çalışmaları başlatmış. Burhan Toprak, Abdulbaki Gölpınarlı gibi araştırmacıların önemli incelemeleriyle ciddi çalışmaları gerçekleştirilirken 1960’larda birden, bir tartışma başlatılmış “Mezarı Eskişehir’in Sarıköyünde mi?, Konya’nın Karaman’ında mı?” Bu tartışmalar Yunus Emre için  doğru ve önemli çalışmaları etkisiz hale getirmiştir.

    İşin aslı; İtalya ve Fransa’da başlayan şehirlerde Turizm-Tanıtma Dernekleri kurarak değerleri tanıtma ve sahip çıkmaları ülkemizde Konya’da  Mevlana’yı anma çalışmasıyla başlamış. Konyalılar sadece Mevlana’da kalmayıp Konya’nın Akşehir ilçesindeki Nasreddin Hoca’yı, yine Konya’nın ilçesi Karaman’da da Yunus Emre’ye sahiplenmeye başlamışlar, ama bu öyle boyutlara ulaşmış ki Vecihi Timuroğlu’nun “Yunus Emre Üzerine Bir Deneme” kitabında anlattıklarına kadar gitmiş. Vecihi Timuroğlu şöyle diyor:

     “Yunus Emre’yi turistik meta olarak kullanmak istemişlerdir. Başımdan geçen bir olayı anlatırsam, sorunu daha somutlaştırmış olurum. 1965’te Silifke Lisesi Müdürü idim. Bir gün, dersten çıktığımda, odamda kerli felli bir adamın oturduğunu gördüm. Bir veli sandım. Oysa, Karaman Kültür Derneği’nin başkanıymış.  Benden  Yunus Emre’nin mezarının Karaman’da olduğunu bildiren bir yazı istiyordu. Karaman’da bir Yunus Camisi var. Cami’yi görmüş kitabesini okumuştum. Ayrıca, Yunus Emre’ye Karaman’dan arazi verildiğini gösteren siciller de vardı, ama mezarı orada değildi. Yunus Paşa adında bir yönetici yaptırmış camiyi. Şimdi rakamı söylersem ayıp olur, ama yüklü bir para önerdi başkan bey. Böyle bir bilisizliği yapamayacağımı söyledim adama. Demem o ki onaltıncı yüzyılda yapılan bir cami bile dayanak gösterilebiliyordu.” diyor.  Bugün şehir şehir gezip her şehire göre Yunus Emre kitabını pazarlayanlar var.

    Konya Karaman Yunus’un mezarı bizde deyince sayıları 15’i bulan yer Yunus bizde deme yarışına girdiler. Hatta İspartalı yazar Ayşe Aysel Solmaz (Güntürkün) 2021 yılında yazdığı “Yunus Emre ve Uluborlu” kitabında Uluborlu’da Yunus Emre’nin yaşadığı evi bulduklarını yazdı. Cumhuriyet gazetesi Kitap ekinde bile yer verildi bu kitabın tanıtımı. Kırşehirliler Yunus’un orada olduğunu mahkeme kararı ile tescillediler bile…

       Abdulbaki Gölpınarlı’nın bir kitabı var: “Yunus Emre ve Yattığı Yer” orada  kültür geleneği olarak efsaneleşmiş kişilere bir çok yerde makam veya nazargâhların yapıldığını, onların mezar ile nasıl ayrıldıklarını anlatır. Hatta Özgür ya da Emre dergilerinden birinde Gölpınarlı bu mezarı denilen yerlerin 1940’lı yıllarda tek tek açıldığını sadece Sarıköy’deki mezarında kemiklerin çıktığını  ve mezar olduğunu anlatmıştı..

  Aziz Bolel’in biz EskişehirlilerYunus Emre’nin hemşerisiyiz, derdi onun gibi Yunus Emre’nin Sarıköy’den,aynı topraktan yakın hemşerisi araştırmacı yazar R ıdvan Aras ve Çağhan Sarı “Yunus Emre’nin Makamları Mezarları ve Sarıköydeki mezarının nakilleri”ni ele aldıkları “Gel Dosta Gidelim Gönül” adıyla derin araştırma  ile 178 sayfalık kitabı yayınlandı Kitabı ele aldığımda bu güne kadar yayınlanmış tüm Yunus Emre için yazılmış kitapları elden geçilmiş, Yunus Emre’nin mezarı konusuna son noktayı koyan ciddi bir kitabı ortaya koyduklarını gördüm. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde “Yunus Emre’nin Türkiye’deki mezarı ve makamları” ikinci bölümde “Yunus Emre’nin Eskişehir Mihalıççık ilçesinde bulunan mezarının nakilleri”

Rıdvan Aras’ın bir makale yazarken,büyüttüğü ve Çağhan Sarı ile  ortaya koydukları bu kitap; “Gel Dosta Gidelim Gönül” Yunus Emre’nin mezarı konusunda en titiz ve kapsamlı bir inceleme…

Başbaşa

1950’li Yıllarda Eskişehir’de Sanat

Her yazılı gazete, dergi geleceğe belgedir. 1956 yılında, Eskişehir Yüksek Tahsil Talebe Derneği tarafından yıllık gibi “Başbaşa” diye bir kitap gördüm. 1950’lerde Eskişehir’de edebiyatçı olarak kimler varmıştı neler yazmışlar, onları gördüm, okudum. Bugün ile karşılaştırmasını yaptım. O yıllarda birarada bir edebiyat çevresi ve dostluğu var. Bugün herkesin kendinden başkasını beğenmeyen, herkesin birbirine küs bir edebiyat çevresinde yaşıyoruz.

      1956 yılında Eskişehir’de bir “Eskişehir Sanatsevenler Derneği”, bir de bugün adı Atatürk Lisesi olan “Eskişehir Lisesi” var.. En önemlisi “Eskişehir Halkevi”nin ve “Şiir Defteri”, “Doğanay” gibi dergilerin yarattığı edebiyat çevresi…

      “Başbaşa” nın sayfaları arasında 20 şairin 55 şiiri, 3 öykü ve 3 karikatürcüden 9 karikatür yer alıyor. Şairlerin arasında bildiğim, tanıdığım Vehbi Cem Aşkun, Ümit Yaşar Oğuzcan, Yahya Benekay Kemal Volga. Öykü yazanlardan biri Cüneyt Arkın (Fahrettin Cüreklibatur) Karikatürler Pertev Ertün, Beytullah Heper, Yılmaz Büyükerşen’in

      Yahya Benekay “İçmeden durulmuyor bu şehirde / Yuvarlanır gidersin kıt kanaat  /  Sevdalanırsın da üstelik bir de / Meyhaneler dolar, taşar bu saatte / İçmeden durulmuyor bu şehirde” diyor.

      “İstersen mesut oluruz seninle / Evimiz ve çocuklarımız olur” diye başlayan ünlü şiir Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiiridir. Ümit Yaşar bu şiirini Eskişehir’de yazmış, onu görüyoruz.

     “köpükleşen çağlayan, taşan sel var içimde / Benliğime hükmeden başka el var içimde” diye yazmış Kemal Volga.

      Cüneyt Arkın, iyi bir öykücü. Daha önce birkaç öyküsünü gördüm. İyi gözlemci, Sait Faik çizgisinde öyküler yazmış. Köyden kente, eşyaların arasında kamyonla göç eden aileyi anlatıyor öyküsünde  “Cadde kalabalıktı, tıklım tıklım… Önünden geçen dolu kamyonun üzerinde bir adam vardı. Kollarını sıvamıştı. Yeşil gözlü, çekik burunlu biriydi hep karşıya bakıyordu. “Anadoludur” dedi. Anadolu bakar böyle yeşil gözleriyle, uzaklara” diye anlatıyor öyküsünde…

     Eskişehir’de “Saksağan”, “Çimdik” diye mizah gazeteleri yayınlamış 3 karikatürcümüzün 1950’li yıllardaki karikatürlerini, çizgi ve espirilerini görüyoruz. Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen’in iyi bir portre karikatürcüsü olduğunu  biliyoruz. Büyükerşen o yıllarda  İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı yapmış Eskişehirli hemşerimiz Fahrettin Kerim Gökay’ın portresini yapmış, bu yıllık ya da antolojide ona yer verilmiş.

      Eskişehir’e bir “Eskişehir Kitaplığı –Arşivi” kurulmalı. Çünkü bu Eskişehirin dünü diyebildiğimiz kitaplar,dergiler, gazeteler, belgeler kişilerin ellerinde. Onlarda vefat ettiğinde değer bilmeyen evlatları onları bir yerlere vermiyorlar.