“Belki dün ben, bugün Denktaş, yarın bir başkası… Her kim gelirse gelsin, Anavatan’a olan itimadı güveni azalacak değildir. Tek kurtarıcımızın yalnız onun olacağını bilecek, yine bir gün karşı karşıya gelebileceğimiz felaketleri ancak onun yardımıyla yenebileceğiz”. 1977

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Uyuyan yılanı andıran Doğu Akdeniz’deki zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına kim veya kimler hangi ülkeler sahip çıkacaktır. Son dönemde bu ve benzeri sorular sıklıkla sorulmaya başlandı. Konuya ilişkin olarak Financial Times gazetesindeki değerlendirmeye bakılırsa bölge ülkelerinin amaçları bu zengin kaynakları ülke ekonomilerine katmak olmadığından ve bu nedenle daha fazla karşı karşıya kalındığına dikkat çekiyor. Buna koşut Avrupa’ya olası gaz ihracatının zorlaşmakta olduğuna vurgu yapılıyor. Doğalgaz gereksinimlerini büyük ölçüde Rusya’dan alan AB ülkelerinin bu nedenle konuya müdahil olmaya çalıştıkları görülüyor.

Ada’nın güneydeki yönetimin bölge ülkeleri Mısır – Lübnan ve İsrail arasında imzalanan tartışmalı anlaşmalara karşın Amerika ve AB’de konuya müdahil oluyor. Buna koşut Suriye’de yaşanmakta olan gerilimin savaş tehlikesini arttırdığı belirtiliyor. Doğu Akdeniz’de başlayacak olası savaşın, 3. Paylaşım Savaşını da tetikleyeceği kuşkusu yaygın bir kanıdır. Bu olasılığı güçlendiren konular arasına ekonomik ilişkilerde yaşanmakta olan açmazı da sayabiliriz.

Amerikalı Bay Trump’ın AB ülkelerinden gelecek olan çeliğe gümrük vergisi koymasına AB ülkelerinden misilleme geldi. Onlar da ülkelerinde çalışmalar yapan Amerikan kökenli şirketlerden %3 oranında ek vergi alınması kararını açıkladılar. Bay Trump’ın Amerikan Başkanı seçilmesi sonrasında önüne gelen ülkelerle dalaşması yukarıda da kaydettiğimiz gibi dünyamız 3. Paylaşım Savaşına doğru evrilmektedir.

Fransız Bankası Societe Generale’nin stratejisti Albert Edwards, yaşananları değerlendirirken, “Bir ticaret savaşının bir sonraki finans krizinin beklenenden önce gelmesine yol açabileceğini” söylüyor. Adı geçen kişi şu anda yaşanmakta olan durgunluğun 2008 yılında yaşanan krizi aratmayacağını kaydediyor. Edwards, “Bir ticaret savaşı rekabetçi para birimlerindeki devalüasyon, her zaman ki buz çağı tezimizdeki son oyundur. Buna karşın şimdi bunun beklediğimizden daha önce gerçekleşmesi olasıdır” diyerek uyarıyor.

Genel görünüm iç açıcı olmasa da savaş ekonomisinin uygulanması sistemi iyice tehdit edecek boyuta taşıyabilir diye düşünüyoruz. Silah satışlarını incelediği bilinen Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün -SIPRI- son yayınlanan Raporuna göre Ortadoğu ülkelerinin küresel çapta savunma sanayicilerinin gözde alıcısı olmayı sürdürüyorlar. Bölgeye silah satışlarını iki kat arttığına da vurgu yapılıyor. Silah alan ülkeler belli iken silah satanlarda biliniyor. Burada bir gariplik olduğunu sizlerde biliyorsunuz. Silah satan ülkelerin bölgedeki ülkelere nizam vermek için çaba harcadıklarına da tanık oluyoruz. 

Geride bıraktığımız günlerde Amerika’nın bölge ülkelerinden sorunlu affedersiniz sorumlu üyesi Kıbrıs’ta idi. Bu kişinin müzakere masasının yeniden kurulması için zemin yokladığı anlaşılıyor. Kurdun dumanlı havayı sevmesi gibi içinden geçmekte olduğumuz ortamda Kıbrıs uyuşmazlığını bitti oldu ya getirerek çözmeyi amaçladığı belli oluyor. Buna karşın Amerikan Kongresinin hazırladığı raporda Kıbrıs müzakerelerinin geleceğinin hangi koşullar altında yeniden başlayabileceğinin belirsiz olduğuna vurgu yapılıyor. Sağlam zeminden uzak olası çözüm ve yaklaşım bölgeyi yeniden içinden çıkılmaz çatışmaların ortalarında bırakır. Böyle bir olasılık ise silah fabrikalarının çalışması ve daha çok insanın ölmesi demek olacaktır.

Böyle tehlikeli ortamda Ulusal Konseyin zaman yitirmeden kurulması ve yaşanacak bütün olumsuzluklara karşı duruş gösterilmesi gerekiyor mu ne…

Türk dünyasının birliği ve dirliğinin sürekli olması dileklerimle Nevruz Bayramı’nı da kutluyorum…

SEVGİ ile kalınız…