Osmanlı’nın 1908’deki “Meclis-i Mebbusan”ın kurulmasıyla ve “Tanzimat Dönemi” ile başlayan yeni dönemin halkın dilindeki çok belirgin parolası şu idi;

-Hürriyet ve Müsavat!..

Yani özgürlük ve eşitlik. Padişaha zorla dayatılan Meclis kısa sürdü. İkinci tanzimat dönemi de öyle. Ne özgürlük ne de eşitlik getirdi Osmanlı tebasına. Ama matbuat, bugünün tanımı ile “Basın” için bir mücadelenin başlangıcı olacaktı.

Yani bugünün tanımlamasıyla;

“-Basından sansürün kaldırılışı.”

Bu günlerde de o tarihin 24 Temmuz’unu “Basın Bayramı” olarak kutlar dururuz.

Basın ilan ve diğerleri

Cumhuriyet döneminin sansür anlayışına bakarsak… Günün şartlarında basın hürriyeti açısından görece “iyileşme” görülse de tam bir özgürlükten söz edebilmek mümkün değil. Hatta kimi gazetelerin, hükümetlerin telkinleriyle ve diğer nedenlerle kendilerine “oto sansür” uyguladıkları da görülür. Aynen;

“-Günümüz havuz medyasında olduğu gibi.”

Anayasamız “Basın hürdür, Sansür edilemez” anlamındaki hükmüne rağmen. Anayasamızın bu hükmü, medyanın kendisi, medya ile bağlantılı kuruluş ve kurumlarla adeta yok sayıldı. Günümüzde bu kurumların en önemlileri; Basın ilan Kurumu ve Radyo-Televizyon Üst Kuruluşu (RÜTÜK!) tür.

Özellikle bu ikisi, özellikle de birincisi işlevinden (İlan ve reklamların hakkaniyet ölçüsünde dağıtılmasından) koparılmış, tabir yerindeyse gazeteler için “Ceza-infaz kurumu haline getirilmiştir.

Keza, radyo ve televizyonlar için RÜTÜK! de daha pervasız biçimde aynı görevi sözde kendi yasası gereği üstlenmiş halde…

Nasıl bir yasa ki…

Ve yeni yasama döneminin ilk birleşimine Cumhur İttifakı ortakları AKP ve MHP tarafından getirilen yasa önerisine. Adı da günümüz anlayışına uygun olarak yabancı bir terimden alınma;

“Dijital Platformlarda Dezenformasyonu Önleme!..

Her neyse de, biz ona “yanlış bilgilendirme” deriz, sözüm ona onu önleyecek yasa. Haberlerde, iletişimde, hatta yorumlardaki “Yanlışı” kim belirleyecek?..

Belirleyenler yanlışın yanlış olduğunu daha Türkçesi “yalan” yayım olduğunu  nasıl anlayıp karar verecek, bu belirlemelere (!) göre bu yayımcılar hangi cezalara çaptırılacak? Anladığım bütün bunlar yasa

gereği yasayı uygulayacak kişilerin yani hakimlerin iki dudağı arasında.

Çakırözer’in yorumlamasıyla…

Daha önce buna benzer bir yasa önerisi TBMM’ye getirilmiş, muhalefetin ve basın kuruluşlarının şiddetli tepkisiyle geri çekilmişti. Bugün ise “tam zamanlamayla” yani seçime aylar kala ilk öneriden daha “çarpıcı”  maddelerin eklenmesiyle yeniden gündemde.

Basın kuruluşları temsilcileri adını unutmaya başladığımız Covid Salgını nedeniyle yaşamımıza giren maskelerin “siyahıyla” kamuoyunun önüne çıktılar.  Dediler ki;

“-Bu sadece basın organlarını etkilemeyecek, halkın gerçekleri paylaşıp tartışılmasının da önüne set çekecektir.”

Milletvekilimiz sevgili “Utku Çakırözer’in” daha somut tanımlamasıyla bu yasa;

“Kişi hak ve özgürlüklerine ölçüsüz bir müdahaledir.”

***

Yasa önerisinin tam metnini okuyamadım. Ancak basın kuruluşlarının açıklamalarından kulağımda kalan, bundan yerel medya organlarının yani Anadolu Basını ve çalışanlarının da çok etkileneceğidir. Onlardan bir tepki göremedim ne yazık ki.

Bir başka ilk izlenimim de bu iktidarla gündem olan “Torba yasalar” örneğinin bu kez “Çorba Yasa” şeklinde karışımıza çıktığıdır.

“- Mevla, encamımızı hayırlara tebdil eylesin!..”