Her yıl 2 Eylül’de Eskişehir’in kurtuluşunu anarken, aslında sadece bir tarihe değil; bir kentin hafızasına, onuruna ve geleceğine de selam duruyoruz. Çünkü Eskişehir, Millî Mücadele’nin en çetin safhalarında cephe hattının tam ortasında kalmış, işgale uğramış ve ağır bedeller ödemiş bir şehirdir.

1919’dan itibaren Anadolu’nun pek çok kenti gibi Eskişehir de işgalcilerin baskısı altında yaşamıştı. Demiryollarının geçtiği, stratejik konumu nedeniyle adeta bir kavşak noktası olan şehir, Yunan ordusunun hedeflerinden biri haline geldi. Halk, işgal günlerinde baskılara, zorunlu göçlere, yokluğa rağmen direncini kaybetmedi. Çünkü herkes biliyordu: Eskişehir düştüğünde sadece bir şehir değil, Anadolu’nun kalbi yara alacaktı.

Ve o büyük gün… 2 Eylül 1922 sabahı Türk ordusunun ayak sesleriyle Eskişehir yeniden özgürlüğe kavuştu. Şehir, Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasının ardından işgalden kurtarıldığında, sokaklarda sevinç ve umut gözyaşları birbirine karıştı. Yıkılmış binalar, boşalmış sokaklar vardı belki ama halkın kalbinde yepyeni bir dirilişin ışığı yanıyordu.

Eskişehir’in bir üniversite şehri oluşu, kültür ve sanatın merkezi haline gelmesi, geçmişte yaşanan mücadeleyle sağlanmıştır. Bu sebeple her yıl Eskişehir’in kurtuluşu birlik ve beraberliğin, kurtuluş ve milli duyguların birlikte yaşandığı etkinliklerle kutlanıyor. Bu yıl, film gösterimleriyle, konserlerle coşkuyla kutlandı.

Eskişehir bugün bir üniversite şehri, kültür sanat merkezi olmasının yanında; aynı zamanda direnişin, bağımsızlığın ve yeniden doğuşun simgesidir. Her 2 Eylül’de, atalarımızın verdiği mücadeleyi hatırlamak ve gelecek nesillere aktarmak, en büyük sorumluluğumuzdur. Çünkü bir şehrin kurtuluşu, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır.

Eskişehir’in kurtuluşu kutlu olsun!