Türkiye’de artık neyi konuşursak konuşalım dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyoruz: üretim maliyetleri. Çiftçi üretmeden sofraya ürün gelmiyor, bu kadar basit. Ama nedense bu kadar basit bir gerçeği görmezden geliyoruz. Tarlada alın teri döken, sabahın ayazında traktörüne binen, gün boyu güneşin altında çalışan çiftçi ayakta kalamazsa, bu ülkenin mutfağı da ayakta kalamaz.

Seyitgazi Ziraat Odası Başkanı Erhan Erden’in açıklamaları, aslında yaşanan tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor. Tohum fiyatları bir yılda yüzde yüzün üzerinde artmış. Buğdayını kilosu 12,5 liradan satan çiftçi, aynı buğdayın tohumluğunu 30-33 liraya almak zorunda kalıyor. Yani bir kilo tohum alabilmek için 2,5 kilo buğday satması gerekiyor. Böyle bir denklemin sürdürülebilirliği var mı? Çiftçi hangi motivasyonla toprağa tohum atsın?

Üstelik sadece tohum değil, gübre fiyatlarında da tablo vahim. Üre gübresi yüzde 85, DAP yüzde 56, 20.20.0 yüzde 51 artmış. DAP gübresinin tonu 35 bin lira olmuş, mazot 54 lira litreye dayanmış. Bu şartlarda tarlaya girmek artık cesaret işi. Çiftçi alın teriyle değil, adeta kumar oynar gibi üretim yapıyor. “Ya mahsulüm tutarsa” diye umut ediyor, çünkü her şeyin maliyeti öngörülemez şekilde artıyor.

Bir de kuraklık, don, iklim değişikliği gibi doğa olayları var. Onlarla mücadele zaten zor. Buna bir de piyasanın insafına bırakılan girdi fiyatları eklenince, çiftçi nasıl nefes alsın? Bu şartlarda üretimi sürdürmek, sadece ekonomik değil, psikolojik olarak da yıpratıcı hale geliyor. Köyde yaşayan birçok insan artık “ekmesek mi” diye düşünmeye başladı. Bu düşünce yayılırsa, gıda güvenliğimizi tehlikeye atmış oluruz.

Ticaret Bakanlığı marketleri denetliyor ama esas sorun en başta, yani tarlada. Denetim sofrada başlamaz, tarlada başlar. Çünkü çiftçinin elinden çıkarken pahalı olan bir ürün, pazara gelene kadar ucuzlamaz, tam tersine katlanarak artar. Çiftçinin 30 liraya aldığı tohumu tüketiciye 10 liraya yansıtmasını beklemek, matematiğe meydan okumaktır.

Tarım ve Orman Bakanlığı, gübre ve tohum piyasasında acil denetim yapmak zorunda. Gerekiyorsa ithalat yoluyla uygun fiyatlı gübre sağlanmalı, tohumda çiftçiye destek verilmelidir. Bunlar sadece çiftçiye değil, tüketiciye de katkı sağlar. Çünkü üretim maliyetleri düşmeden, tüketici fiyatlarının düşmesi mümkün değil.

Unutmayalım; çiftçi üretmezse, biz de tüketemeyiz. O sofradaki ekmek, o tabaktaki domates, o bardaktaki süt önce çiftçinin emeğiyle var oluyor. Bugün “çiftçi desteklenmeli” cümlesi sadece bir temenni değil, bir zorunluluktur. Bu ülkenin geleceği, gıda güvenliği ve bağımsızlığı doğrudan üreticinin ayakta kalmasına bağlı.

O yüzden mesele sadece çiftçinin sorunu değil, hepimizin meselesi. Çiftçiyi görmezden gelmek, sofrada açlığı görmezden gelmektir.