Değerli okurlarım! Belkıs ile Süleyman’ın hikâyesini anlatmayı çok önemsiyorum.  Belkıs ile Süleyman’ın hikâyesi duygulardan çok akli yeteneklerin öne çıktığı gerçek bir yaşam hikâyesidir. Onların bu kıssasından alınacak pek çok hisse vardır. Bu hikâyede, akıllı insanların çıkaracağı pek çok önemli dersler var.  Bu hikâyede, erdemli insanların faziletli hâlleri anlatılıyor.

Zaman zaman bazıları “Bu dünya, Sultan Süleyman’a bile kalmamış ki, kime kalsın!” gibi yerinde güzel bir laf ederler. Evet, bu dünya kimseye kalmaz! Bu söz doğru mudur, doğrudur. Her faninin bir başlangıcı olduğu gibi bir de, sonu vardır. Fani dünyaya doğumla gelen her canlı gibi Sultan Süleyman’da ölümle bu dünyadan gitti.

Bazen Süleyman’ları karıştıranlar oluyor. Peygamber Süleyman’ın kim?  Sultan Süleyman’ın kim? Padişah Süleyman’ın kim ve muhteşem Süleyman’ın kim olduklarını bilmeyenler onları birbiriyle karıştırıyorlar. Bu isim karışıklığına bir açıklık getirmek lazım!

Sultan Süleyman, hem bir peygamber ve hem de aynı zamanda bir hükümdardır. Sultan Süleyman ile peygamber Süleyman aynı kişidir. Süleyman Peygamber, Hz. Davut Peygamberin oğludur.

Muhteşem Süleyman ise bir padişah olan Kanuni Sultan Süleyman’dır. Osmanlı İmparatorluğunun padişahlarından bir padişahtır. Padişah Süleyman, Osmanlı İmparatorluğu padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han’ın oğludur. Osmanlı’nın onuncu padişahıdır. Kanuni Sultan Süleyman, Batı halklarınca “Muhteşem Süleyman” olarak bilinir. Adaletli davranışlarından ötürü, Doğu halklarınca ise “Kanuni” sıfatı ile tanınır. Osmanlının en uzun süreli padişahlığını yapan kişidir. 46 yıl padişahlık yapmıştır.

Bazı müfessir ve muhaddislerin anlattıklarına göre Süleyman (A.S.) Beyt-i Makdis’i inşa ettikten sonra Hacca gitmeye karar verir. Hacca giderken beş bin deve, beş bin öküz ve yirmi bin koyun kurban eder.

Öteden beri Müslümanlar, Hacca giderken hısım akraba, eş dost ve konu komşusuyla vedalaşmak ve helalleşmek için bir araya gelmeyi arzu ederler. Bu aşamada Hacca giden Müslüman, “Hacı pilavı” adı altında yemek tertipler. Gidilen yer, mukaddes mekândır.

Hacca gidenler, gidip gelmemek ve dönüp görmemek olabilir düşüncesi ile sevdikleri ve sevenleriyle “Hacı pilavı” günü bir araya gelirler. 

Zaman zaman işin farkında olmayanlarca konuşulur. Ne lüzum var, bu kadar masrafa! İsraf, israf derler. Böyle diyenler, İslami bilgilerden ve sosyal olgulardan yoksun veya kısır düşünceli olanlardır. İslam’da zorlama yoktur hükmü gereği “Hacı pilavı” gibi bir uygulama zorunlu değildir. Bu bir gönül işidir.

Sosyal bir olayın ve kültürel bir değerin canlı tutulmasıdır. Güzel örf ve adetlerin yaşatılması olayıdır. Bu tür etkinlikler insanların kaynaşması, dayanışması ve barış ortamlarının sağlanmasına yönelik etkinliklerdir. Böyle etkinliklerin değerini ancak erdemli insanlar kavrayabilir. Bazı dini bilgi fukaraları, bu işte nereden çıktı “Hacı pilavı” verilmesi hakkında ayet yok! Hadis yok! Farz değil, sünnet değil diyerek ahkâm kesmeye kalkışırlar. Bu tip söz sahiplerinin bilgi bütünlükleri olsa idi “Hacı pilavı” geleneğinin Hz. Süleyman Peygamberin sünneti olduğunu bilirlerdi. 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!