Hikâyenin devamında Kezban Nine dedi: -Allah, Hasibe’den razı olsun! Ekstradan ne pişirirlerse bana da tattırırlar. Hasibe’nin komşuluğundan çok memnunum. Bana, sahip çıkıyor. Gece gündüz demez, halimi hatırımı sorar. Çoğu zaman benim ekmeğimi de o yapıveriyor. Allah var, diğer komşularım da benimle ilgileniyorlar. Nankörlük edersem, gözüme dizime durur. Oğlum, komşuluk ilişkileri çok önemlidir.  Komşuluk ilişkilerini önemsemek lazım! Komşularımdan çok memnunum. 

Bildiğin gibi bir oğlum var. O da, İzmir’de çalışıyor. Kızım, Eskişehir’de kocada. Sağ olsunlar. Var olsunlar. Onlar da, zaman zaman geliyorlar. Onlar benim kendi canımdan ve kanımdan olmalar ama komşularımla her zaman yüz yüzeyim.

Yaş gitti. İş bitti. Ben de, kaburga kemirecek diş mi kaldı? Hadi sen nazlanma da, o kaburgaları güzelce yemeye bak! Muhtar, közlenmiş kömürde pişmiş oğlak kaburgalarını kuru soğan ve kömürde kızartılmış köy ekmeğiyle yerken bir yandan da ormana niçin kavgaya gittiklerini Kezban Nine’ye anlatmaya çalışır.  Muhtar, olanları eksiltmeden ve artırmadan olduğu gibi Kezban Nine’ye anlatır. Kezban Nine, muhtarı dinler. Muhtarın sözleri bitince, muhtara der:

-Bak kuzum! Sen, bu köyün devlet temsilcisisin. Bir bardak suda fırtına koparılmasına izin vermeyeceksin! Sen, sıradan biri gibi değil devlet gibi hareket edeceksin. Devlet gibi her şeyi ince eleyip sık dokuyacaksın. Olur, olmaz şeylerden dolayı bazı şeylerin üzerine paldır küldür gitmeyeceksin. Sen, bir muhtarsın! Sen, bu köyün her şeyinden devlete karşı sorumlusun. Devletin her şeyinden de bu köyün halkına karşı yine sen sorumlusun. Hiçbir şeyin dozunu kaçırma. Her şey dozunda olursa güzel olur.

Devlet, sana güvenmiş. Muhtarlık mazbatası vermiş. Halk, sana güvenip oy vermiş. Seni, muhtar olarak başlarına seçmişler. Senin, görevin kavga ettirmek değil barışı sağlamaktır. Analar, yavrularını kavga için değil barış için doğururlar. Hiçbir ana evladını mahpus damında çürüsün diye yetiştirmez. Hiçbir ana yavrusunu hastane odalarında sabahlasın diye doğurmaz.

Derhal, Yunuslar köyü muhtarı ile bir araya gelin. Yunuslar köyü ile köyümüzün arasını düzeltin. Muhtarlar olarak sakın gaza, tuza gelmeyin! Bir iş yapacağın zaman önce kılı kırk yar ki, doğru gideceğin yolu görebilesin! Senin bir muhtar olarak görevin kavga etmek değil! Dostlukları geliştirmektir. Oğlum, sen Yunus Emre’nin şu dizelerini:

            “Benim dünyada kararım yok ben dünyadan gitmeye geldim

             Tüccarım malım çok alana satmaya geldim.

             Ben gelmedim dava için benim işim sevi için

             Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldim.” hiç duymadın mı?

Oğlum, büyük sözü dinle! O büyük sözlerinden öyle manalar çıkar ki, çıkardığın o manalar senin ufkunu açıp yolunu aydınlatır. Anlayan için o manaların her biri birer altın ve inci gibi değerlidir.

Yunuslar köyünün olayı büyüteceklerini tahmin etmiyorum. Büyütürlerse işler kötüye gider. Gerçi, Yunuslar köyünde aklıselim insan çoktur. Onlar işi sarpa sardırmazlar. Yorgunu yokuşa sürmezler. Onlar, büyüklerini ve aklı erenleri dinlerler. Her vatanperver gibi onlar devletin kanununa, nizam ve kurallarına bağlıdırlar.

Oğlum, Allah korusun kavgada dün kan aksaydı o akan kanın hesabını senden sorarlardı. Akıllı ol! Duyduğun her şeyde galeyana gelme. Olur, olmaz şeye ayranın kabarmasın. Ayranın kabarınca bardağı taşırma. Bardaktan taşan ayran sonra üzerini batırır. Olaydan kaymakam beyi mutlaka haberdar et! Gelişmelerden haberim olsun! Hadi işin rast gelsin. Karın Satı’ya selam söyle. Muhtar, oturduğu minderin üzerinden ayağa kalktı. Sekiden aşağı indi. Evden ayrılmak için Kezban Nine’nin elini öptü ve dedi: -Kezban Nine, pek yakında seni şehre götüreceğim. Devam edecek!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!