8 Kasım akşamı Türkiye’de gazeteciliğin ne hale geldiğini ya da getirildiğini

apaçık gördük,

Türk basını veya Türk gazeteciliği demiyorum, Türkiye’de gazetecilik diyorum.

Çünkü her şeye rağmen, yüzde 95’i teslim olmasına rağmen Türkiye’de halen cesur ve yürekli gazeteciler var.

Türkiye’de gazetecilik ne zaman bozulmaya başladı?

Gazeteci patronların yavaş yavaş sektörü terk etmesiyle.

Ne zaman gazeteler, gazeteciliğin haricinde özellikle devlet ile iş yapanların eline geçmeye başladı.

İşte bozulma o zamanlarda başladı.

Türk Basını, ulusal kurtuluş savaşı yıllarından bu yana verdiği dürüst, namuslu, cesur gazetecilik duruşuyla her zaman övüne gelmiştir.

 

***

Cumhuriyet’in ilk yıllarında da, demokrasinin gelmesiyle de Türk Basını bu duruşunu hiç bozmamıştır.

Yukarıda da belirttiğim gibi ne zaman gazeteler, gazeteci patronların elinden çıkmaya başladı, gazeteler de bozuldu.

Şimdi şöyle bir baktığımızda, şu anda bağımsız olarak hareket eden gazete ya da televizyonların başında gerçek gazetecileri görüyoruz.

Gerçek gazeteci diyorum çünkü, piyasada gazeteci olarak geçinen öyle çok

ne idüğü belirsiz insanlar var ki!

 

***

8 Kasım akşamı Türkiye’de gazeteciliğin çöktüğünün resmi olmuştur.

Kendine haber kanalı diyen çok sayıda televizyon, haber verememiştir.

Gazetenin işi haber vermektir, yandan da olunsa gazete haber verir.

8 Kasım’ın ertesi günü gazetelerin çoğunda verilmesi gereken haber de verilmemiştir.

Büyük Atatürk’ün “Anadolu Ajansı Türkiye’nin Sesini dünyaya duyuracaktır” sloganıyla kurduğu, iktidarların sesi olmasın diye çalışanlarını ortak ettiği ve özel bir statü ile kurulan devletin Ajansı bile haberi veremedi.

Talimat gelmeden haber yazamadılar.

Talimat gelince hepsi birden yazdılar.