Cumhuriyet’ten Barış Doster dünkü köşesinde “Haftanın Gündemini” değerlendirdiği yazısını şu satırlarla bitirmiş

“- Siyasette baba-oğul olmaz, hesap kitap olur. Matematiğin siyaseti olmaz ama siyasetin matematiği vardır.”

Şu günlerdeki gelişmelere bakılırsa karşılıklı her kesim siyasetin matematiği ile uğraşıyor!. Hesaplar kazanmak üzerine olunca, oy hesapları giderek önem kazanıyor. Cumhur ya da Millet İttifaklarının kurmayları matematikle problemi çözmekle uğraşıyorlar. Bakarsanız denklemin henüz bilinmeyeni;

-Kimin Cumhurbaşkanı olacağı!..

İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eften püften bir dava ile ceza ve siyaset yasağı almasıyla daha bir çözülmez hale getirmiş görünüyor, Daha önceki yazılarımda değinmiştim. Geçen bir haftaya sığan olayların irdelenmesiyle. Malum,  kararın açıklanmasının ardından aynı gününe rastlayan İmamoğlu’nun İstanbulluları Saraçhaneye çağırması, orada icra edilen toplantı ve toplantıda sayın Meral Akşener’in o toplantıda başrolü. Ertesi günü de 6’lı Masa birleşenlerinin aynı noktada tam kadro buluşmaları ve bir tür gövde gösterisiyle seçim mitinglerinin adeta provasını yapmaları…

Elele, omuz omuza.

Geçen haftanın yankısının bu haftaya yansıması da kaçınılmazdı elbet. Hele de Erdoğan ve Bahçeli’nin “Bulunmaz Fırsat” sayıp, masada özellikle CHP ve İYİ Parti arasında “gerilimi” çomaklaması karşısında… Arada tüvitlerle bunu krize dönüştürme çabaları karşısında…

Bu durumda

-Bileşenlerin ana partilerinin grup toplantıları neler söyleyecekleri, nasıl mesajlar verecekleri merak konusuydu.

Bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu ön aldı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Salı günkü grup toplantısına çağırarak. İkisi yan yana toplantıya girdiğinde salondan yükselen slogan CHP liderinin davranışının yerindeliğini gösterecekti;

-Elele omuz omuza iktidar!..

Toplantının tamamına bu dilek hakim olacaktı zaten. Kemal Bey de iktidarın “kriz yaratma” çabalarına yüklendikten sonra konunun özüne gelecek ve şöyle diyecekti;

“Ekrem kardeşim CHP’nin öz çocuğudur. Benim için de evlat gibidir. Baba-oğul gibiyizdir. Onu kimseye yedirmeyiz. Başkanımızı yemeye kalkan yutamaz onu, boğazlarında kalır.”

İmamoğlu da “onur duydum” deyip ayrıldı Ankara’dan.

Matematiğin zamanı!..

Sonraki gün, yani dün de İYİ Parti’nin grup toplantısı yapıldı. Meral Hanımın ne diyeceği merak konusuydu. O da aynen Kemal bey gibi “ortadan” bir giriş yaptı konuşmasına. Sonrasında da Saraçhane’ye gitmesine değinmezden önce daha önceki benzer durumlar karşısında yakın geçmişte takındığı tavrı, örnekleri ile açıklayarak. “ Ben o zaman da haksızlıkların karşısındaydım. Saraçhanede bulunmam da aynı nedenlerdendi “ dedi…

***

Bu arada, yazının başında yazısından alıntı yaptığım Barış Doster yazısında geleceğe yönelik yorumlar yaparken olası adaylar Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun “Kazanma ya da kaybetmeleri” durumunu da irdelemişti. Özetle diyor ki;

“İmamoğlu kaybederse İstanbul Büyükşehir, Kılıçdaroğlu kaybederse CHP gider!..”

Anlaşılan o ki tam da  “Siyasette matematiğin” zamanıdır…