Kurudu gözde pınarlar, canım içre canım gitti

Devrildi iri çınarlar, nice gül fidanım gitti

Bölünmesin diye millet, baki kalsın diye devlet

Dağlar gibi kemikle et, seller gibi kanım gitti…

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu dizelerinde böyle bahsediliyor Gün Sazak’tan…

Bir bahar akşamıydı. Ankara'da gökyüzü sakindi ama yürekler fırtınadaydı. O gece bir adam vuruldu; sadece sırtından değil, bu milletin vicdanından. Gün Sazak, memleketine adadığı ömrünü, hain bir suikastla tamamladı. Göz göre göre, gözümüzün önünde kaybettik onu. Evlatlarının, eşinin, komşularının gözü önünde...

Param parça idi ruhum, ellerinde bir gürühun

Tufanı bumudur Nuh'un, diye arşa ünüm gitti

Hey yakınlar uzaklar, bekler pusular tuzaklar

Tayfuna dönsün Sazaklar, göz ışığım Gün'üm gitti…

Devlete haram el uzanmasın diye mücadele eden bir bakan, yolsuzluğu kendine düşman bilen bir siyasetçiydi o. 1979’da Gümrük ve Tekel Bakanı olduğunda çetelerin, kaçakçıların, rüşvet çarkının hedefi olmuştu. Makamı değil milleti önceleyen adamların kaderi budur bu topraklarda. 27 Mayıs 1980 gecesi, Ankara’daki evinin önünde sırtından vurularak şehit edildi. Onu hedef alanlar, Devrimci Sol (Dev-Sol) adlı terör örgütünün militanlarıydı. Karşısına geçip iki çift söz söyleyemeyen korkaklar, arkasından ateş ettiler. Çünkü onlar bilirlerdi: Gün Sazak’ın gözlerine bakan biri, doğruluğun ağırlığı altında ezilir.

Ama unuttukları bir şey vardı:

Şehitler ölmez.

Gün Sazak ölmedi. O, bir pusunun kurbanı değil; bir davanın ölümsüz adıdır. Yaptıkları, söyledikleri ve ardında bıraktığı vakur duruş bugün bile hepimize örnektir.

Bugün bir gerçeği daha yüreğimizde sızı gibi hissediyoruz:

Ahde vefa imandandır.

Ama bu topraklarda vefa, ne yazık ki siyasi hafızamızdan çok çabuk siliniyor. O tarihten bugüne, MHP’li siyasetçiler dışında hiçbir Ticaret Bakanı’nın, hiçbir iktidar mensubunun, hiçbir genel başkanın, hiçbir milletvekilinin; Gün Sazak’ın şehadet yıldönümünde bir mesaj paylaştığını duymadım. Ne bir açıklama, ne bir dua…

Ne kadar hazin.

Yazıktır, ayıptır, vefasızlıktır.

Bir devlet adamı sırtından vurularak şehit ediliyor, ama yıllar sonra bile bu milletin karar vericileri suskun kalıyor. Oysa Gün Sazak, herhangi bir siyasi partinin değil; milletin ve devletin ortak vicdanıydı.

Vefa, sadece hatırlamak değil; sahip çıkmaktır.

Sevgili dostlar, bazı ölümler sadece kayıp değil, aynı zamanda uyarıdır. Gün Sazak’ın şehadeti de öyleydi. "Bu millet, dürüst evlatlarına sahip çıkmazsa; sırtından vururlar" diyen bir uyarıydı. Bugün o uyarıyı duyuyor muyuz?

Ve Unutmadan…

Gün Sazak’ın şehadetini anlamak için, dönemin karanlığını bilmek gerekir. 1980 yılına gelindiğinde Türkiye adeta bir iç savaşa sürüklenmişti:

1978’de yaklaşık 3.000 kişi, 1979’da 2.000’e yakın insan siyasi cinayetlerde yaşamını yitirdi.

Her gün ortalama 10 insan, ideolojik çatışmaların kurbanı oluyordu.

Kahvehaneler, kampüsler, mahalleler taranıyordu.

Yetim kaldı körpe çağam, feryadımı nice boğam

Gün doğmak üzere ağam, gün batarken inim gitti

Bu bir nesildir sürekli, gözü pek çatal yürekli

Zor günlerimde gerekli, tuğ gibi beş binim gitti…

Gün Sazak’ın katledilmesi, sadece bir bireyin değil, bir devlet adamı idealinin de hedef alınmasıydı.

Ve bu suikasttan yalnızca üç buçuk ay sonra, 12 Eylül askeri darbesi gerçekleşti.

Bir millet, sırtından vurulan evladını unutursa; kendi geleceğini karanlığa gömer.

Eskişehir’de bir caddede adın yok, bir parkta ismin yok. Eskişehirlisin lakin bir sosyal tesiste, köprüde, kavşakta adın yok. Olsun. Adın; gönüllerde, adın iman dolu göğüslerde yaşatılmaya devam edecek.

Sakarya, esti yiğitler, bağrı kan süslü yiğitler

Süphan göğüslü yiğitler, gittiyse benim gitti…

Kime ne?

Ruhun şad olsun Gün Sazak…

Adalet, vefa ve doğruluk seni hatırladıkça yeniden anlam kazanacak…