Yaşananlar görülenlere, görülenler duyulanlara göre daha doğrudur. İnsanı en iyi tanımanın yolu yaşam tarzıdır. Yaşam biçiminden insanın nelere meyyal olduğu belli olur. İnsanın dürüstlük, doğruluk, hilekârlık, riyakârlık, sahtekârlık, hokkabazlık, madrabazlık, yobazlık, şarlatanlık, çalışkanlık veya tembellik gibi vasıflardan hangisine eğilimli olduğu yaşamından anlaşılır. İnsan her ne kadar sırlar yumağı olsa da,  hukuki ve mali ilişkileri insanın iç dünyasını dışa yansıtıverir.

Şeytan“Truva Atı” misali akıl dünyasını işgal eder. Temayülü temaşa ile aklı ifsat eder. Sonra edeceğini, eder. Müdavim okurlarımdan kadim dostum Engin Hoca, önceki yazımın dilek ve temenni notunda şeytanın tahsili nedir? Diye, sormuş. Kendisini kutluyorum. Engin Hoca, yıllarca Milli Eğitim camiasında öğretmen ve idareci olarak görev yapmış. Yerini dolduracak pek çok yetenekler yetiştirmiş. Aynı zamanda bir evlâdını da eğitimci olarak yetiştirmiş. Üretim sadece fabrikasyon imalat veya tarlada ekip dikmek değildir. Üretim eğitimden teknolojiye, sanayiden tarıma, hayvancılıktan insan kaynağı yetiştirmeye kadar yaşamın bütün alanlarını kapsayan hayati hamlelerdir.İnsana şeytani pislikler değil insani değerler üretmek yakışır.Herkes üretken olmak zorunda… Gayrısı, şeytanilere yarar.

İnsanlık üzerinde öç gayeli oyunlar oynayan şeytanın hilesinden emin olunur mu? Nasıl ki şeytan, gidişatı temayülü temaşa ederek insana muammalı yaklaşım sergiliyorsa insanın da şeytani taarruzlara karşı tavrını net ve doğru koymalı. Engin Hoca’nın sorusu önemli bir soru… Şeytanın tahsili, hile okulunda hasetlik dersinde yalan, gıybet, iftira, hakaret, gammaz, mürailik, hırsızlık gibi konularıokumaktır.İştigali ise bu tür ahvalleri cazipleştirip zafiyetli insanlar üzerinden hayata geçirmeyi sağlamaktır. Şeytanın zaferi, insana şeytani arzularıyaşatmaktır.

Hz. Ömer’in halifeliği dönemi davalarında birindebirisi, birinin şahitliğine güvenileceğini söyler. Hz. Ömer, ona tanıklığını istediği kişiyi doğru tanıyıp tanımadığını sorar: O kişi: “Efendim, o çok tevazulu namaz kılar.” dediğinde, Hz. Ömer’in: “Referans olduğun kişi ile komşuluk yaptın mı? Yolculuk veya alış-veriş ettin mi?” sorusuna, o kişi: “Hayır, yapmadım.” der. Hz. Ömer: “O hâlde önerdiğin kişiyi sen tanımıyorsun. Kişinin namazdaki duruşu, hak alış-verişlerindeki duruma kifayet etmez.” buyurur. Kişinin namazdaki hâli Allah ile kendisi arasındaki münasebettir. İnsanın gerçek kişiliği adabımuaşerette belli olur.

İnsanın dürüstlüğüne “toplum töresi” denilen adabımuaşeretin hak ve helalleri ihlal bağlamında bakmak doğrudur. Kişinin değeri, hak ve helallik ihlalleriyle belli olur. Aksi, yanıltır.Hak ve helallik tecavüzü ile mazlumu mağdur edenin namazı vebaline ne denli bedel olur?Kul hakkı, mazlumun mağdur bırakılmasında zuhur eder.  Şeytan, hak ve helallik ihlalleri söz konusu olduğundasahaya iner. Taraflar arası husumet ateşini körükler. O, Ademoğlularının değerini kıskandığı için insanın ezeli düşmanıdır. Şeytan, insana olan kıskançlığı nedeniyle Allah tarafından lanetlenmiş. Bu nedenle o lanetli düşman, insana karşı sürekli intikam duygusu besler.

İntikam, zarar veren birine karşı duyulan düşmanlık hissidir.Hz. İsmail’in şeytanı “kör” bırakışında bile insanın zararı söz konusu edilemez. Bu olayda İsmail’in hakkı ve sathı müdafaası mevzu bahistir.Hak ve helallik ihlallerine karşı Allah’ın uyarılarını dikkate almak lazım... Fatır suresi, ayet 5’de Allah’ın: “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah’ın vadi, muhakkak gerçektir. Sakın o dünya hayatı sizi aldatmasın ve o mağrur şeytan, sizi Allah hakkında aldatmasın.” emrine kulak asmayan kendisini yeniden “çek”  etmeli. Bu ayetler arasındaki ilgiyi iyi tespit etmeli. Müteaffifin suresi ayet 1,2 ve 3’de: “Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline. Onlar, insanlardan kendilerine ölçtükleri vakit ölçüyü tam yaparlar. Ama başkalarına verdiklerinde ölçüyü eksik tutarlar.” buyuruyor. İnsan, hak ve helallik ihlali durumlarında şeytanın Truva atı oyununa dikkat etmeli.

Kur’an’da Allah, inanç bağlamında insanları üç ayrı vasıfla vasıflandırmış. Amentü’ye inanları Müslüman… İnanmayanları kâfir ve inanıp inanmadıkları muamma olanları ise münafık olarak addettiğinibeyan buyurmuş. İnanan ya da inanmayan sağlam karakterlinin durumu malum... Ama münafığın hali meçhul... Bakara suresi, ayet 09 ve 12’da: “Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklı bir hastalık vardır. Allah’ta onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da elem dolu azap vardır. Bunlara “Yeryüzünde fesat çıkarmayın dendiğinde “Biz, ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.” buyurmuş. Sosyolojik olarak münafık kişilik faziletinden yosunudur. Önünde yuvarlanacağı güçlü rüzgârları gözler durur. Kendi üç kuruşluk menfaati uğruna mağdurun can, akıl, mal, inanç ve iffet hakkını hiçe sayar.

İnsan bilimi denilen “antropolojide” sevmek, sevilmek insanın en önde gelen arzularıdır. Adalet önünde sevmek ve sevilmek birer haktır. Kimin, kimi sevip sevmediği veya kimin neyi sevip sevmediği önemlidir. Sevmek ve sevilmek insanın doğasında olan mefhumlardır. Herkes doğasına uygun sever ya da sevilir. Herkesin sevenleri ve sevdikleri olduğu gibi sevmeyen veya sevmedikleri de olabilir. Kim ne derse desin… Hayatın yanıltmayan doğruları, yaşananlardır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!

Yunus Emre GÜLLÜ - 09 ARALIK 2021 / Milli irade