Altmış yıl öncesi köyümün güzel adetlerden biri de: Berat günü ilkokul çağı çocukların arkadaş grubu halinde omuzda yün dokuma torbayla evleri dolaşıp gözleme toplamaları idi. Sonra bir evde üzüm hoşafı veya pancar pekmeziyle yemeleri. Bu durum büyüklerin teşvikleriyle olurdu. Amaç, küçük yaşata çocukları toplumsal yaşama hazırlamaktı. Kaynaşmak ve paylaşmak gibi sosyal hayatın etkin değerlerini kazandırmaya çalışmaktı. Bir diğeri de Berat günü akşamı aile büyüklerinin erkekleri evde hazırlanmış yemeklerden köy odasına götürüp komşularla yemeleriydi. Bu gelenek, komşuların birbirinden haberdar olmaları yanında uzlaşı ortamı sosyal bir ilişki ağıydı.

Berat günü mutluluğuna, huzuruna erişmek için onun sorumluluğunda yaşamak gerek. Müslümanın ilkesi, ideali, gayesi Hud suresi ayet 112’de “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” emri mucibidir. Bu buyruğu duymayan Müslüman yok gibidir.  Duyup da kendisine çekidüzen vermeyen “Berat günü” kurtuluşa erebilir mi? Berat günü kurtuluşa ermek isteyen kavilde doğru, fiiliyatta dürüst, tartıda tam, ölçüde düzgün olmaya mecbur. Gaye Allah’ın rızasını kazanmaksa onun istediği tarzda Müslüman olmaya mecbur. Din ahvali bilgisiz yaşanmaz. Dini doğru yaşamak için akait ve fıkıh bilgisinden haberdar olmak lazım...

Sözü doğru, tartısı tam, ölçüsü düzgün, işi dürüst olmayan dindarlığına ne kadar güvenirse güvensin Allah’ın istediği tarzda Müslüman olması ne mümkün? Mutaffifîn suresi ayet 1’de, Allah’ın :”Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!” uyarısı,  Müslüman’a derstir. Sözü doğru, işi dürüst, tartısı tam, ölçüsü düzgün olmayan adil olabilir mi? Günümüzde ahlak kavramı dejenere olmuş gibi. Kişi namazıyla, orucuyla ne kadar övünürse övünsün sözü doğru, işi dürüst, tartısı tam, ölçüsü düzgün olmadıkça beratı sıkıntılı olur. Dilini yalandan, elini haramdan, aklını fesattan korumayan istediği kadar başı sarıklı, eli tesbihli olsun beratına kavuşması çileli olur.

Müslüman ilmen ve fikren ne avaredir, ne de şaşkın… Müslüman, Allah ve kul hakları karşısında ilgisiz kalamayacağı gibi bilgisiz de davranamaz. Kisveyle başkalarını aldatmak, dolandırmak Müslümana yakışır mı? Hucurat suresi 6, 9, 11 ve 12’inci ayetleri mealinden özetle: “Ey iman edenler! Size bir fasık haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın…  Müminler birbiriyle çarpışırsa adaletle aralarını bulun.  İnsaflı olun. Allah, adil olanları sever… Birbirinizi ayıplamayın. Kötü unvanlarla hitap etmeyin. Bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Zannın çoğundan sakının…” hemen herkesin karşı karşıya kalabileceği ahlaki değerlerde bile adaletli davranılması emredilmiş

İslam’ın geliş gayesi toplumsal ilişkilerde adaletle davranılması, hiç kimsenin bir başkasına zulüm yapmaması içindir.  Kur’an’da anlatılan kıssalar insanlığa birer ders, birer ibrettir. Gafil ne bilir hakkı, hukuku? Zalim bilir mi mazlumun, mağdurun halinden? Müslüman feraset, basiret sahibi olmadıkça ilim, izan ve irfandan bi haber olması mukadder değil mi? İşi veya sözünde hakka hukuka riayeti olmayanın kime sevgisi, saygısı, merhameti olur ki? Can yakanın canı yanar.  Mağdur eden mağdur olur. Ahirde her kişinin karşı karşıya kalacağı adli ilahiyi unutmamak lazım…

İnsanların birbirine üstünlüğü adaletleri iledir. Allah, insana adaletli olmayı emir buyurmuş. Müslümanın parasal ilişkileri ayna gibidir. Karakter yansımaları daha net, daha ayandır. Sözü doğru, işi dürüst, tartısı tam, ölçüsü düzgün olmayan hangi takva ile Allah katında üstünlük kazana bilir? Takva, ilahi ve insan haklarında adil davranmaktır. Gerisi beyhude.

Gaye berat günü, berat kazanmaksa adalet terazisini doğru dürüst tutmak mecburiyeti var. Kişi vicdanını, insafını akıl kazanında pişirip terbiye etmedikçe merhametten,  adaletten, faziletten sözü beyhude!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!