“Anayasanın tadili için masa başına oturmayı bizden beklememelidirler. Katiyetle bir daha belirtmek isteriz ki gerek biz Kıbrıs Türk’ü için gerekse Anavatanımız için Kıbrıs davası bir namus davasıdır…

Asırlardan beri hür yaşadık, yine de isteğimiz hür yaşamaktır. Fakat bu en tabii hakkımız elimizden alınacak olursa meşru haklarımızı kazanmak ve hürriyetimizi korumak için o zaman her çareye başvurmak zorunda kalacak, mesuliyet kabul etmeyeceğiz”. 1980

 

                                                                                   Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Dünyada ülkeler arasındaki ilişkileri düzenleyen belirlenmiş ve kabul edilmiş kuralların olduğu biliniyor. Ülkeleri yönetenler de bu kurallara harfiyen olmasa bile genel içerisinde uyum gösteriyorlar. Gösterilen bu uyum Amerikalı Trump’un göreve gelmesinden sonra bütün ülkelere ve yöneticilerine saldırması nedeniyle bozuluyor. Bu güne değin saldırmadığı bir tek yel değirmeninin kaldığını söylemek fazladan abartı olmasa gerek. Saldırmasının temelinde yatan nedenin Kasım ayında ülkesinde yapılacak olan seçimlerde başarılı olmak dürtüsünün yattığını kaydetmek istiyoruz.

Burada bir gerçeğin altını da çizmek gerekiyor. Ülkeler arasındaki ilişkilerin tek düze gittiği pek söylenemez. Sürekli olarak inişli çıkışlı olması da son derece doğaldır. Türk Amerikan ilişkilerinin de benzer şekilde sürdürülmeye çalışıldığını söylemek olasıdır. Özellikle Kıbrıs konusu gündeme taşındığında kovboy kılıklı yöneticiler Türkiye’yi kendilerince aşağıladıklarını düşünüyor olabilirler. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin yapılan bu yönlü saldırılara aynısı ile yanıt verdikleri biliniyor. Konuya ilişkin olarak bizim de yakın tanığı olduğumuz 1964 yılında yaşadığımız olay sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı İsmet İnönü Osmanlı Tokadı gibi verdiği yanıtta, “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye’de bu yenidünyada yerini alır” diyordu.  

Amerikalı kovboy kılıklı başkan Johnson’un 05 Haziran 1964 günlü mektubunda Nato silahları ile Amerika’nın verdiği silahları Kıbrıs Rum’larına karşı kullanamazsınız demesine karşın Türk Hükümeti “Sınırlı Polis Harekatı” ile 08 – 09 Ağustos 1964 günü Erenköy’e yapılan saldırılara karşı bu silahları kullandığı belleklerdeki tazeliğini koruyor. Bu hamlenin yapılması sonrasında uygulanan ambargoya karşın ulusun gösterdiği birlik ve beraberlik ruhu ile günümüzdeki haklı olarak onur duyduğumuzun silah sanayinin temelleri de atılıyordu. Gösterilen dik duruş sonrasında Amerikalılar 1978 yılında koydukları silah ambargosunu kaldırmak durumunda kaldılar. Buna karşın 1964 öncesindeki düzeyin altında kalındığını belirtmek istiyoruz.

Kötü komşunun insanı ev sahibi yaptığı gibi ambargolar nedeniyle bir süre sıkıntı çekildiğini belirtmemiz gerekiyor. Bu sıkıntılar arasında onur kaynağımız olan Aselsan ve Savunma Sanayinin temellerinin bu dönemde atıldığını bir kez daha yinelemek istiyoruz.

Ada’daki uyuşmazlığın çözümsüzlüğünün tavan yaptığı günlerden geçerken asıl neden çevrede bulunan hidrokarbon yataklarıdır. Bu yatakların kullanılmasına ilişkin olarak pay ve çıkar kavgası yaşandığına tanık oluyoruz. Bu nedenle siyasi konuların geriye doğru itildiği izlenimini de alıyoruz. Yaşananlar hani nur topu gibi bir çocuğunuz oldu söylemini çağrıştırıyor.

BM Ada’da gerçekten çözümden yana ise öncelikle A. Ortega Raporunu tozlu raflardan indirerek önerilenlerin gereğini yapması gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…